Dedi ki, aldığın bütün nefesler Allah içindir. Bir evlâdın olduktan sonra, verdiğin bütün nefesler onun içindir.
Üzücüydü, çünkü bunu son nefesini verirken söylemişti babası. Sevindiriciydi, çünkü dediği üzere son nefesini yine evlâdı için vermişti; son nefesiyle ona öğüt vermişti. Üzücüydü; çünkü babasını kaybettiği gün doğmuştu çocuğu. Sevindiriciydi; çünkü doğar doğmaz bir koşu babasına götürmüştü evlâdını. Babası torununu görünce hafif bir tebessüm etmiş, işte bir yerden hayat verirken bir yerden de alıyor Allah demişti. Sonra da, yukarıdaki cümleleri. Sonrası, uzun bir dıt sesi, koşuşan hemşireler, lütfen dışarı çıkın, beyaz önlükler, terli alınlar ve babasının son görüntüsü: Ağzı hafif açık, teni bembeyaz, kapanmış gözlerinde mayışmış bir kedinin huzuru. Saçı ve sakalındaki tüm o beyaz teller onun meleksiliğine delalet gibi. Şehadet getirebildi mi bilemedi oğlu, sırf yukarıdaki sözü söyleyebilmek için getiremeden vefat etmişti belki. Bu düşünce onu çıldırtabilirdi; böylesine mübarek ve her haline imrendiği bir babanın şehadetsiz vefat ihtimali; neyse ki Allah’ın rahmetinden ve babasının ihlâsından emindi.