Hatırla, bir gün otobüsten inmiştin, tipi vardı, akşamdı; tam da otobüsten inebildiğine şükredecektin ki soğuk rüzgâr kesikler atmaya başlamıştı yüzüne yüzüne. O kürklü kapüşonunu telaşla başına geçirmiştin; ama bu defa da saçların gözlerinin önüne düşmüştü, önünü göremiyordun, botlarının ucunu anca; ucuna serpiştiren lapa lapa kar tanelerini, botunun ve otobüsün tekerleklerinin altında ezilip vıcık vıcık gri gri balçığı. Sonra başını kaldırıp, bir yandan kapüşonunu tutarken bir yandan da saçını arkana atmış ve ileri bakmıştın kısık gözlerle. Genişçe bir girintiye ard arda yerleştirilmiş üç durak, durakların altlarına doluşmuş onlarca insan; bazı insanlar var iyice sırtlarını eğmişler ve ellerini ceplerine indirmişler; yere eğmişler başlarını ve otobüs gelsin diye gelsin gelsin artık yeter diye dualar ediyorlar içlerinden ama muhatap almadan, alamadan; çünkü yoksullar ve bu yüzden her şeye kadir olana biraz dargınlar.
Ne o, hatırlamadın mı?