İçeriğe geç

Ay: Ağustos 2017

Patlamak

“Gel buraya seni yaramaz…”

Ahmet gülümsedi ve annesine baktı haşarı ve gözlerle kaçtı. Ahmet, dedi. Abdülcabbar abi seni görmek istiyor. Ahmet tamam dedi ve ardından yürüdü. Bir ışık geçtiler, sessiz, ikinci ışığa yürürken havadan sudan konuşmalar ve öylece, öylesine tebessümler, sonra üçüncü ışığa, yürümekten gına gelmişçesine, gereksiz bir gerginlikle. Eller istemsizce yumruk olmuş, omuzlar bilinçsizce aşağı çökmüş, yürüyüşlerinde kâğıt kesiği gibi rahatsız eden bir derinlik ve sisli dağlar misali saklı bir azamet, saklayarak kendilerini tatmin ettikleri bir azamet. Abdülcabbar abinin tamirhanesine girdiklerinde güneş arkalarından vuruyordu. Ahmet ve arkadaşı, o esnada çayına iki küp şekeri ardı sıra atan Abdülcabbar abiyi karanlığa gömüyordu. Ahmet’in arkadaşı selam verdi ve uzaktaki tabureyi Ahmet’e çekip kendi de Abdülcabbar abinin yanındaki tahta sandalyeye oturdu. Uzakta, sesi kısık radyoda, etkin sis nedeniyle İstanbul Boğazı gemi geçişlerine kapatıldı diyordu.