İçeriğe geç

Piyango

Geçip gidiyordu ki bir anlık gafletle arkasını dönüp dilenciye baktı. Beş parasız, beş para bekler hâline. O da bu günlerden geçmişti. Hayat ne de garipti, ne hızlıydı akış…

“Bir beşlik atsaydın ya kardeş…”

Kendine geldi bu talep karşısında. Yoluna devam etmeliydi.

“Yok, izin-“

Adam birden diklendi ve bağırmaya başladı: “Oh, ne âlâ memleket! Siz paralarınızla satın alırken her şeyi bize bir şey kalmasın mı? Biz de ucuzundan bir şarap istiyoruz be, ayıp mı?”

Başkaları geldi arkadan ama adam geçişi engellemeye devam ediyordu. Bir kadın korktu ve yan taraftaki kapıdan topuklularıyla koşar adım geçti. Biriken kalabalığı gören insanlar olabildiğince doğal bir şekilde yandaki kapıya doğru akmışlardı; sanki oraya biri kusmuştu da temizlenecekti. Bazıları ise dilencinin tuttuğu kapının oraya gelip olayı çözmeye niyetlenmişti.

“Hop, ne oluyor bakalım burada?” dedi copunu sallaya sallaya gelen güvenlik görevlisi.

“Bir şey yok Kamil abiii, sadece dünyayı sorgulama halindeyim ve bu cengaver plaza beyefendisi bana yardım etmiyor.”

“Ama oradan çekilmen lazım, hadi, insanlar geçsin.”

“İnsanlar neyine geçsin Allah aşkına! Beni yeterince geçmiş haldeler, bıraksınlar da bu kapıdan geçmesinler de ben de avunayım bir şekilde. Abim para da vermedi ki şarap alıp unutayım.”

Derken bir bıçak çıkardı dilenci. Çığlıklar yankılandı metro istasyonunda. Dilenci, adamı boğazından kolayca kavradı ve bıçağı dayadı:

“Ah be mösyöm, bak nasıl da yakaladım seni hemen! İşte böyleyiz artık. Şiddeti devlete bırakalım, biz de şiddetten uzakta yaşayalım! Peki şimdi devlet ben boğazını kessem ne yapabilir sevgili beyefendi ha?!”

Şişman güvenlik görevlisi ilk defa işinde tehlikeli bir duruma rast gelmişti. Şu ana dek yaşadığı en büyük olay iki tinerci tarafından kıstırılmış bir kadını kurtarışıydı: Onda da “Ne oluyor orada?” diye bağırmasıyla tinerciler zaten kaçmıştı. Şimdiyse aciz kalmıştı. Piyango ona çıksaydı keşke. Ne yapması gerektiğini biliyordu ama hiç yapmamış olmanın verdiği başlayamamazlıkla baş başaydı. Aslında şu kapının arkasından Mesut gelseydi her şey hallolurdu sanki. Ya da gelmese miydi Mesut? Aman gelmesindi, o çok savruktur; kesin bir şey yapar da adama bir şey olur. Gerçi en iyisi piyangoydu ama…

“Güvenlik bey, ne anlatmışlardı size eğitimde? Ne yapacaktınız böyle bir durumda? İlk adııııım”

“Bak, sakin ol tamam mı?”

“Voila! Nasıl da uyguluyor bildiklerini? İkinci diyeceğin ne peki?”

“O, o şeyi yere bırak.”

“Hmmm, hadi dört buçuktan beş! Bıçak demeliydin; bir de biraz özgüven güvenlik bey; ne o öyle kekelemeler? Gören de benim cebimde tabanca var sanacak! Güvenlik görevlisi olmuşun ama öz-güvenlik yok pek!”

“Bak-“

“Bakmayacağım! Aman be! Sıkıcısınız! Sıkıcıyım! Yetti be! Bu ne sıkıcılık gerçekten de? Şimdi şu beyefendinin bir heyecanı var ama onun dışında ne, safsata işte! Sorsan ona şimdi kelime-i şehadet nasıldı hatırlamaya çalışıyor, değil mi? Amaaan, çok konuştum yine ben, kusuruma bakmayın.”

Bu esnada dilenci arkadan birinin gelebileceğini sezmiş ve kendini duvar köşesine yaklaştırmıştı adım adım. İnsanlara yol açmıştı bir bakıma, ama bu seyirliği geçmek istemiyordu kimse. Sonra hoparlörlerden gürültülü bir ses geldi. “Evet!” dedi içinden güvenlik görevlisi.

“EVEEEET, HANIMEFENDİLER VE BEYEFENDİLER! METRO PİYANGO BİR AKŞAMÜZERİ DAHA SİZLERLE! HAYATINIZ DEĞİŞECEK Mİ BUGÜN? KİM BİLİR, BELKİ DE! ÖNEMLİ OLAAAN, YAŞAMAK DİLEDİĞİNCE! HAZIR MISINIIIIIIIZ? İŞTE IŞIĞIMIZ DÖNMEYE BAŞLADI! EVEEET, ÇOK HIZLI DÖNÜYOR…”

“Ah, bak, belki ölürken şansın açılır delikanlı!”

“EVEEEEET, DÖNÜYOOOOOOR VEEEEEEEEEEEEEEEEEE…. PİYANGOOOOO, MEHMET UZUNER’E VURUYOOOOOOOOOOR!”

Alkışlar. Coşkun haykırışlar. Beyaz spot ışığı gözlerine vuruyor dilencinin. Alkışlar iyice yükseliyor, naralar git gide artıyor. Sonra bıçağı boğazına dayadığı adamın da bağırdığını hissediyor: “Bravooo!” diyor beyefendi, “Vuhuuuuuuu!” diye de ekliyor, boğazındaki bıçağın müsaade ettiği kadarıyla.

Dilenci bıçağı bırakıyor. “Vuhuu!” daha tok bir tona kavuşuyor. Spot ışıklarının oradan bir platform iniyor. Platformun iki yanında iki güzel kız; birinin elinde çiçeklerden yapılmış bir kolye, diğerinde ise gümüş bir tepsi, üzerinde cırtlak renkli bir kokteyl, kokteyle saplı alengirli bir kamış. Kızlar geliyor dilencinin yanına. Biri yanağını okşayarak kolyeyi geçiriyor başına, diğeriyse şuh bir gülümsemeyle tepsiyi uzatıyor önüne. Alkışlar iyice coşuyor. Ağlayan insanlar görüyor dilenci, bunlar kıskançlıktan filan değil, tamamen mutluluktan. Çok mutlu herkes. Dilenciyse şaşkın. Piyangonun kendisine vuracağını hiç düşünmezdi. Ama, dediği üzere o güçlü sesin: “HAYAT BİR PİYANGODUR! EN GÜZEL PİYANGO İSE METRO PİYANGODUR! BUGÜN PİYANGO ONA VURDU, BELKİ YARIN SİZE VURACAKTIR HA SEVGİLİ HANIMLAR BEYLER? NE DERSİNİZ? METRO PİYANGO ŞİMDİ MEHMET UZUNER’İ ALIYOR VE HARİKA DİYARLARA GÖTÜRÜYOR!”

Öncekinden daha korkunç bir alkış galeyanı kopuyor. Işıktan ve kızlardan gözlerini yeni alabilen dilenci güvenlik görevlisinin tebessümünü görüyor; başparmağıyla takdir ediyor görevli. Sonra adama dönüyor: Korkudan zıplayacak kadar oluyor: Adam nereden geldiği belirsiz bir mermi yağmuruna tutulmuş ve yere yığılmakta o anda. Ama alkışlar, tezahüratlar tam gaz devam, bütün kurşun sesleri bastırılıyor. Çünkü piyangonun birine vurması için, bir başkasını vurması lâzımdır. Adama uzanmaya yelteniyor dilenci. Olmuyor. Kızlar onu tutuyor ve demin indikleri platforma yönlendiriyorlar. Kimse umursamıyor yere serilmiş adamı. Kan güvenlik görevlisinin pantolonuna bulaşmış durumda. Fark etmiyor mu kimse? Hayır, etmiyor. Olmuyor. Ne olmuyor? Dünya dönüyor. Platform yaklaşıyor. METRO PİYANGO yazıyor platformda kocaman. Geri koşmaya kalkıyor adam. Kızlar tekrar tutuyor. Dilenci o anda yüzlerde şaşkınlık görüyor karşıda; ama kızlar onu tutunca alkışlar devam ediyor kaldığı yerden; çocuklar sevinçten çıldırmış bir şekilde yerlerinde zıplayıp dans ediyorlar. Adamın kanı iyice yayılıyor yere, bir pınardan yayılır gibi usul usul, durmaksızın. Adam kelime-i şehadet yerine Allahümme salli duası okuyor. Platform dilenciyle beraber yükseliyor. Hızla gelen metronun rüzgârı dilencinin içine işliyor. Alkışlar devam ediyor, kan yayılıyor, hayır, kan ona da bulaşmış-ama kanın ne yaparsan yap lekesi çıkmaz- ve metro da kanın renklerine bürünüyor yavaşlarken ve sıçratıyor kanı insanların yüzlerine. İnsanlar metrodan inerken kana basıyorlar; o kanın şapır şapır seslerini umursamadan spot ışıklarına dönüp dilenciyi robot gibi alkışlıyorlar.

Kategori:2013diğerGenelhikaye

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir