İçeriğe geç

SÜPERNOVA

Durgun bir akşamüstünde yavaş adımlarla parkı arşınlıyordu. Parkta tozlanmış bir huzur vardı: Günbatımında parlayan polenler etrafta uçuşuyor, yaşlı teyzeler banklara ikişerli üçerli oturmuş dedikodu yapıyor ve anneler de oyun alanındaki çocuklarını izliyorlardı. Anneler birbirleriyle çocukları üzerinden samimiyet kurma gayreti içinde görünüyorlardı. Çocukların gürültüsü bile parka hâkim olan tozlu huzuru silkeleyemiyordu. Garip bir şekilde çocuklar da sanki bu tozlu huzur tarafından uyuşturulmuş gibiydi. Bağırıp çağırıp koşsalar da gürültü belirli bir eşiğe kadar çıkıyor ve ötesine geçemiyordu. Ağaçların konumundandır belki diye düşündü yavaş adımlarla parkı arşınlayan yaşlı ve yavaş adam. Parkın normal yürüyüş yolunun yanında bir de koşu parkuru vardı tartan zeminden. Yaşlı adam bu parkurda yürüyordu. Yanından geçen genç koşuculara kamburundan dolayı yere dönük başını kaldırıp bakıyordu ara ara. Bir zamanlar kendim de böyle olabilirdim ama olmadım diye iç geçirdi. Kamburum olsa da çok şükür hâlâ bastonsuz yürüyebiliyorum diye teselli etti kendini. Gerçi oğulları sürekli söylüyordu baston alsın diye çünkü bastonsuz çok yavaş yürüyordu. O da onlara öyle demeleri üzerine şu hikâyeyi anlatıyordu: Gâvurlar bir gün bir kabile halkının yaşadığı bir adaya gitmiş ve bu gâvurlar kabile halkından kendilerini adadaki volkanın zirvesine çıkarmasını istemiş. Kabile reisi de iki üç yiğit delikanlı ayarlayıp gâvurlara rehber etmiş. Hızlı hızlı çıkmaya başlamışlar volkana, derken bir süre sonra yorulup mola vermişler. Dinlenmişler etmişler ama gâvurlar bakmış ki bu kabiledekiler de dinlenmiş gözükmelerine rağmen hâlâ oturmuş halde bekliyorlarmış. En sonunda gâvur-tabii gâvur dediğin sabırsızdır zaten- dayanamayıp sormuş dinlendik devam etmiyor muyuz diye. Adamlar da ruhlarımızın buraya gelmesini bekliyoruz demişler. Yaşlı adam da herkese bu hikâyeyi anlattıktan sonra ben ruhumla beraber yürüyorum diyerek baston almayı reddediyordu.

Derken bir bomba patladı.

Yaşlı adamın iki gözü de toprağa bakıyordu; ne olduğunu göremeden patlamanın etkisiyle yere yığıldı. Hâlâ mükemmel işiten kulakları idrakine yardım ediyordu: Bombanın büyük bir fırtına gibi savrulan sesi, sesin savurduğu yaprakların sesleri-galiba ağaç dalları da kopup fırlamıştı yerlerinden-, patlamanın arasından duyulabilen hafif çığlıklar, öteden öten araba alarmları ve toz bulutunun titreşimi. İşittiklerinden öteye omuzlarına saplanan bir ağrı geçti. Patlamanın şoku ise bu ağrı hissinden sonra geldi. Bilinci kalkmak istiyordu ama hiçbir şekilde bunu vücuduna geçiremiyordu. Acaba ölmek mi üzereydi? Ruhun bedenden ayrılışı böyle mi oluyordu? Bir anda değil de, hani önce kaslarını hareket ettiremeyecek, sonra duyuları tek tek kaybolacak ki bunu da ağrısının geçişinden anlayacak ve en son da bilinci kapanacaktı. Birden kelime-i şehadet getirmesi gerektiğini hatırladı. Ölümü kabullenmiş değildi ama bomba patlaması gibi durumlarda şehadet getirmek iyi olurdu, her ihtimale karşı.

Kelime-i şehadetini getirdikten sonra kendine bir güç geldi. Allah canını almaya niyetli değildi galiba. Kollarını hareket ettirebiliyordu. Kendini yerden itip ayağa kalkmak istiyordu ama henüz bacaklarına güç yetiremiyordu. Keşke lisede arkadaşları şınav çekerlerken o da çekseydi, belki de şimdi ayağa kalkabilirdi.

Kalkamayacağını anlayınca mecburen olan bitene kulak kabarttı yine. Araba alarmı hâlâ rahatsız edici bir şekilde çalmaya devam ediyordu; bunun üstüne uzaktan gelen bir ambulans sireni de eklenmişti. Büyük bir kalabalığın bağrışmaları vardı uzakta. Parkın içinden de sesler geliyordu ama çok ses yok gibiydi. Herhalde bomba parkın tam ortasında patlamıştı; dedikoducu teyzelerin, samimiyet kurmaya çalışan anne ve çocukların da çoğu ölmüş demek olurdu bu. Bağrışmalar, ağlamalarla beraber büyüyerek parka yaklaşıyordu. O esnada omzuna bir el dokundu. Kafasını hafif doğrultmaya çalıştı. Bu demin önünden koşarak geçen gençti. “Amca iyi misin?”

“İyi-iyiyim evladım. Bir kaldırsan ya beni. Bacaklarım tutmuyor sanki.”

Genç kolayca kaldırdı yaşlı adamı. Zaten yaşlı adam ihtiyarlıktan bayağı zayıftı. Eğer lisede arkadaşları gibi şınav-

“Basabiliyor musun amca?”

“Dur bakayım. Ah, a, bırak bakayım, dur, hah, galiba, duru- yok yok sen beni tut en iyisi evladım. Şu ileride çimlere oturt. Arkada durum vahim gibi. Ben bakarım kendime. Sen oraya git.”

Genç oysaki sadece koşmaya gelmişti; kahraman olarak çıkacaktı buradan. Hiçbir şey yapmasa da kendisine yardım etmişti yaşlı adamın. Kıskançlığa benzer bir his belirdi yaşlı adamın içinde. Onun hiç kahramanlığı olmamıştı hayatında. Şimdi bu züppe delikanlı kahraman olacaktı, hiç de ihtiyaç duymadığı halde. Oysaki kendisi çok istemişti kahraman olabilmek. Süper kahraman şeklinde değil ama, galiba cesaret göstermek ve cesaretinden ötürü takdir görmek. Bir sürü kişiden. Ünlülerden, ünsüzlerden. Yok. Yaşlı adam memur emeklisi üç çocuklu sıradan bir baba olmuştu. Çocuklarının üçüz olması tek ilginçlikti. Üçüz babası olmak da kahramanlık olarak düşünülebilirdi belki; ama onun aradığı bir süper kahramana gösterilen ilgi gibi bir-

“İyi mi böyle?”

Yaşlı adam yukarı dönemiyordu ama gencin esmer bacaklarını ve siyah koşu şortunu görüyordu. “İyi.”

“Burnunuzdan kan akıyor. İzin verin sileyim.”

Kanı hissetmemişti. İki gün önce karar verdiği üzere bıyığını kesseydi kan belki dudağına akar ve o da hissederdi.

“Ver mendili, bırak beni. Git parktakilere yardım et.”

Adamın görebildiği kadarıyla parkın piknik masalarının olduğu orta yerinde olmuştu patlama. Ortada cesetler vardı ama tam seçemiyordu onları miyobundan dolayı. Sahi gözlüğünün camının parçalandığını da bu vesileyle yeni fark ediyordu. Siren sesi artık durmuştu, ambulans gelmişti herhalde. Zaten iki sokak aşağıdaydı en yakın hastane. Evlerini de hastaneye yakın diye kiralamışlardı. Eğer lisede arkadaşları gibi şınav- Parkın öte tarafından da bağrışmalar git gide artmıştı. İnsanlar yanaşmaya korkuyordu bir yandan; ama bir yandan da yardım etmek istiyorlardı.

Zamanla her şey toparlanmaya başladı. Ortadaki karışıklık polisin gelmesiyle son buldu. Birkaç ambulans daha geldi. Polislerden biri gelip kaldırmıştı onu. “Amcacığım patlama sırasında parktaymışsın galiba. Ne biliyorsan anlat.”

“Evladım ben yürüyordum patlama oldu yere düştüm. Sonra da bir genç kaldırdı beni.”

“Hiç mi bir şey görmedin?”

“Yok evladım.”

“Peki amcacığım, gel seni ambulansın oraya alalım, bir baksınlar bir şeyin var mı diye.”

Ambulansın oraya varınca yaşlı adam cesetlerin üzerlerinde gazeteyle yan yana dizildiğini gördü. İçi ezildi. En az on beş yirmi kişi vardı. Kimi yerlerde birkaç gazeteyle cesetler örtülmüşken kimine bir gazete uzunluğu yetmişti. Yaşlı adamın gözlerinden yaş geldi. Ambulans görevlisi “Gel amcacığım, ağlama, bak çok şükür sen iyisin.” diye teselli etmeye çalıştı. Ambulansın arkasına aldı yaşlı adamı, oturttu; burnuna ve birkaç küçük yara beresine pansuman yapmaya başladı. O esnada dışarıdan çığlıklar yükseldi. Sonra alkışlar geldi.

“Sevgili seyirciler, bir önceki bültenimizde son dakika gelişmesi olarak aktardığımız Nova Parkı patlamasında akıllara durgunluk veren bir gelişme yaşandı. İsmini vermek istemeyen koşucu giysili bir genç, parkın önüne dizilmiş cesetlerin üstünden koşarak geçti ve her adımını attığı ceset bir anda yaralarından berelerinden eser kalmayacak şekilde dirildi. Bu akıl almaz gelişmeyle ilgili detayları öğrenmek üzere orada gelişmeleri takip eden muhabirimiz Akın Yakın’a bağlanıyoruz. Akın, bu dediklerimi anlamak da anlatmak da zor, sen bize durumu açıklar mısın?”

“Evet Yelda burada yarım saat öncesine kadar gözyaşı vardı insanlar üzüntülüydü ağlıyorlardı ve yedisi çocuk yirmi dört ceset dizilmişti buraya. Ancak sonra öyle bir şey oldu ki ismini bilmediğimiz bir genç, ki patlama esnasında parkın öte tarafında koştuğu söyleniyor ve ekiplere cesetlerin taşınmasında da yardım etmişti, şu arkamda gördüğünüz koşu pisti tarafından gelerek cesetleri tek tek ezerek koşmaya başladı. İlk başta herkes şaşkın şaşkın baktı ve hatta bazı insanlar küfretmeye başladı cesetlerinin üzerinden koşulduğunu görünce; ama sonra o cesetlerin üzerindeki kağıtları cesetlerin, daha doğrusu artık ceset olmayan insanların, tek tek açtığı görüldü. Kimse hâlâ ne olduğunu tam olarak idrak edebilmiş değil; biz de hâlâ merakla olayı izliyoruz Yelda ama polis şu anda genci aldı ve polis otosunda onla konuşuyorlar. Gelişmeler oldukça- a, koş abi koş, evet, polis otosundan genç ve diğer polisler çıktı bir açıklama yapılması bekleniyor ve”

“Evet arkadaşlar, Nova Parkımızda bildiğiniz üzere nedeni ve kimin yaptığı bilinmeyen bir patlama gerçekleşti. Vefat eden kardeşlerimize üzülürken bir anda bir mucize oldu ve cesetler, demin de gördüğümüz üzere, bu kardeşimizin insanların üzerinden koşarak geçmesi üzerine, dirildi. Akıl almaz, biliyoruz; ama hepimiz şahidiz ki onlar patlamanın etkisiyle ölmüşlerdi; hatta bazıları tanınamaz haldeydi. Ama şimdi, hepsi dirilmiş vaziyette. Genç arkadaşımıza neden bunu yaptığını, nasıl yaptığını sorduk ama ilham geldiğinin dışında bir cevap alamadık. Biz arkadaşı şimdilik emniyete götüreceğiz; ama suçlu olduğu için değil, bir kahraman olduğu için.”

“Evet sevgili seyirciler, siz de dinlediniz polisin açıklamalarını; anlatmak her ne kadar garip gelse de, görünüşe bakılırsa Nova Parkı’ndaki patlamada ölen 7’si çocuk 24 kişi üzerlerinden bir koşucunun geçmesi sonucunda tamamen dirildiler. İlk kontrolleri yapılan 24 kişinin tamamen sağlıklı olduklarını da sözlerimize ekleyelim.”

Yaşlı adam inanamıyordu. Kendisine yardım eden ve züppe olduğunu düşündüğü genç bir kahraman olmuştu. Hem de birilerini yangından kurtarmak gibi gerçekçi sınırlar içinde bir kahramanlık değildi bu; basbayağı ölü diriltmişti. Ona kızgınlığı ve kıskançlığı artmıştı bu sebepten. Mucizeye gözlerini kapatmıştı. Aman be deyip kendisine olmayan alkışların arasında evinin yolunu tutmuştu. Eğer lisede arkadaşları gibi şınav- Ancak evde kimseyi bulamadı. Karısı patlamayı duyar duymaz parka koşmuş; ama o hengamede eşiyle karşılaşamamıştı. Eşi yana yakıla hâlâ kocasını oralarda arıyordu. Yaşlı adamı komşular gördüler ve hemen onun yanına koştular.

“Yoksa sen de mi dirilenlerdensin?” “Ne oldu orada gördün mü Bülent amca?” “Bülent Bey anlatsana ne oldu orada?” “Yoksa Mesih mı o çocuk kıııız?” “Ay, Allah’ım yoksa kıyamet mi kopacak ya Rabbim?”

“Ben hiçbir şey görmedim. Ambulanstaydım bana baktılar iyiyim ben. Çekilin şimdi.” diye söylenerek eve geçti yaşlı adam.

Neden, neden, neden, neden, neden, neden o kahraman olmamıştı da bu genç züppe koşucu tipli şeye nasip olmuştu kahramanlık? Eğer babası onu arkadaşıyla kavga etti diye arkadaşının önünde tokatlamasaydı belki o da kahraman- Karısını telefonla aradı. Karısı bir yandan çok şükür çok şükür diyor bir yandan da kahraman genci öve öve bitiremiyordu.

“Bey, sen de mi ölüp dirilenlerdensin?”

“Kes be, ne ölüp dirilmesi? Uzaktaydım diyorum ya patlamadan.”

“Bey herkes hayretler içinde. Genci alıp götürdüler ama herkes burada sloganlar atıyor. Dirilenleri de aldılar hastanede iyice bakacaklarmış.”

“Neyse ne, banane.”

“İyi akşamlar, ana haber bülteniyle karşınızdayız. Bugün Türkiye’nin kalbi yandı ama sonrasında da hemen söndü. Dünya bu mucizeyi konuşuyor. Nova Parkı’nda gerçekleşen patlamada 24 kişi öldü; ama sonra üzerlerinden bir gencin koşarak geçmesiyle dirildi. Mucize genç, emniyete sorgu için götürülürken hastalar da tam kontrol için hastanelere kaldırıldı. Şimdi biz iki sıcak noktadaki arkadaşlarımızdan durumu öğreneceğiz. İlk durağımız İstanbul Emniyet Müdürlüğü olacak; Sakine Olun bize son durumu bildirecek; evet Sakine, mucize gençten bir haber var mı?”

“Evet, Osman Taylan senin de dediğin gibi bugün Türkiye’nin içi Nova Parkı’ndaki patlamayla yandı ama sonra bir gencin cesetlerin üzerinden koşarak geçmesiyle bütün cesetler tek bir yara izi bile kalmayacak şekilde dirildi. Bu mucize karşısında polis ne yapacağını bilemedi ve bir yandan da gencin güvenliğini temin etmek için onu İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne getirdi. Müdürlükte mutlu bir havanın olduğunu söyleyebiliriz; herkes bu genci görüp onla tanışmak istiyor; hatta şifa vereceğine inananlar şimdiden o gencin salıverilmesini istiyorlar. Burada yaklaşık kırk kişilik bir kalabalık var gördüğünüz gibi kameraman arkadaşım gösterirse ve evet mesela demin Halime teyzeciğimle konuştum kendisinin kaç yıldır romatizması varmış bacaklarında ve bu gencin kendisine şifa vereceğine inanıyormu-”

“Kızım o genci bıraksınlar şu romatizmama ve tüm Ümmet-i Muhammed’e şifa versin inşallah. O bize Allah’ın bir lütfu, o belki hatta Mesih. Böyle onu alıkoyup onu çok günaha giriyorlar.”

“E-evet, işte Halime teyzem de konuştu gördüğünüz gibi bir yandan da tabii onun peygamber olduğu iddiaları da dolaşıyor tabii ve henüz İstanbul Emniyet Müdürlüğü bir açıklama yapmadığı için iddialar da hız kesmeden üretilmeye devam ediyor. Bir gelişme için biz burada haber nöbetimize devam edeceğiz. Osman Taylan.”

“Evet, şimdi de hastaneye gidelim ve bakalım dirilen insanlar hakkında bir gelişme var mı. Orada da haber nöbetinde olan Vildan Dane var. Vildan Dane, dirilenler ne alemde?”

“Evet Osman Taylan şu anda size Nova Parkı’na en yakın hastane olan ve parka da adını vermiş olan Nova Hastanesi’nden sesleniyorum. Buraya 2’si çocuk 9 dirilmiş ölü getirildi. Doktorlar temel kontrollere bakılırsa hiçbirinde bir sorun olmadığını söylüyor. Tabii detaylı tetkikler de yapılacak ama görünen o ki tıp dünyası derinden sarsılacak. Doktorlar bunun reel tıbbın kesinlikle ötesinde olduğunu çünkü sadece ölü bir cesedin dirildiğini değil; aynı zamanda bu cesetlerin ki ambulans görevlilerinin ifadelerine göre çoğu cesetlerin de yanmış hatta bazı organlarının koptuğu da düşünülünce bunun mucizeden başka bir açıklaması olmuyor. Gördüğünüz üzere dirilmişlerin yakınları da buradalar ve birkaç pankart hazırlamışlar kameraman arkadaşım göstersin.”

KOŞTU DİRİLTTİ

KOŞUCU MESİH’TİR SERBEST BIRAKILSIN

BU BİR KUŞ HAYIR BU BİR UÇAK HAYIR BU SÜPERNOVA

SÜPERNOVA SEN BİZİM HER ŞEYİMİZSİN

“Peki Vildan Dane hasta yakınlarıyla konuşabilir misin?”

“Tabii, bakın, burada bir beyefendi var; efendim geçmiş olsun öncelikle. Dirilen yakınınız kimdi?”

“Dirilen benim eşim ve çocuğum. Allah razı olsun o gençten koştu diriltti eşimi ve çocuğumu ölselerdi ben de acımdan ölürdüm herhalde Allah razı olsun ondan lütfen o genci de en kısa süre zamanda lütfen devlet büyüklerinden de rica ediyorum serbest bıraksınlar bu genç herkese şifa verebilir Allah yolunu açık etsin ona olan borcumuzu ödeyemeyiz.”

“Vildan, galiba halk orada gence Süpernova adını takmış durumda şimdiden.”

“Evet Osman Taylan yerel halktan çıkan bu isim sosyal medyada da hızla yayıldı çünkü kimse gencin ismini bilmiyor. Şimdilik ona herkes bir süper kahramanmışçasına Süpernova diyor. Süpernova bildiğiniz üzere bir yıldızın söndükten sonra patlamış hali oluyor ve bu genç de patlamada ölenleri dirilttiği için isim çabucak benimsendi.”

“Ah, bok.”

“Ne oldu bey?”

“Şu genç, her yerde o var.”

“E bey olmasın da ne olsun, ölüleri diriltti. Aşağıdaki hacı teyze Mesih olabilir bu diyor. Eğer Mesih ise kıyamet de yaklaşmıştır diyor.”

“Hadi sen de, bırak bunları. Mesih’miş. Hah. İsim takmışlar bir de Süpernova diye.”

“Ay, güzel olmuş. Bey ben çok heyecanlıyım. Sana da dokundu değil mi o? Hiçbir şifa etkisi oldu mu? Boynun filan ağrısı, kamburunda bir şey oldu mu?”

“Allah Allah, ben ne diyorum, sen ne diyorsun? Bu saçmalık hakkında bu evde daha konuşulmayacak.”

“Ama bey-”

“Hanım sus. Yetti.”

Bir sessizlik esti aralarında. Sonra kapı çaldı. Yaşlı kadın Cengiz’dir deyip kapıya gitti. “Cengiz mi? Çocuğu ta Tekirdağ’dan buraya mı getirttin? Aaah, ah.”

“Anne,” diye içeri girdi Cengiz ve sonra “baba!” diye bağırarak içeri geçti. Cengiz sevgiyle, yaşlı adam bıkkınlıkla sarıldı oğluna. “Anne arasaydın ya babam iyi diye. Telefonlarıma da bakmıyorsun.”

“Oğlum hal mi kaldı bende? Patlamanın şokunu atlatamadım bu defa da diriltilmenin şoku geldi. Oğlum, bak doktorsun sen, gerçek mi bu?”

“Anne, ne diyeyim, herkes gibi ben de şaşkınım. Mümkün değil aslında. Mucizeden başka bir şey denmez buna. Sen orada mıydın?”

“Arkalardaydım, göremedim ne olduğunu. Ama yavrum herkes nasıl korktu ölüler ayağa kalkınca bir görmeliydin! Felaklar Naslar okuya okuya bir hal oldum ben arkada, öndekilere kim bilir neler olmuştur!”

“Ama, cidden, yani, söz yok diyecek. Neyse bakalım, haberlerde ne dediler?”

“Açma haberleri.”

“A a, niye?”

“Baban yine heyheylerinde Cengiz. Boş ver, yok bir haber zaten.”

“E iyi de, sen niye şey yaptın ki baba? Neyse, sen neredeydin?”

“Ambulansta. Ölmedim ben. Görmedim bir şey. Hadi kapatın şunu. Yemeğe oturalım. Lafını da açmak yok artık. Cengiz sen de evladım Allah razı olsun geldin, tamam. Bitti.”

“Iı, peki baba.”

Yemeğe geçtiler. Yemek boyunca yaşlı adamın tabağında o gencin, Süpernova’nın yüzü vardı. Ona amca diyor, fasulyenin suyundan elini uzatıyor, yerden kaldırıyor. Ona bir mendil veriyor. Şlak. Fasulye suyun içine düşüyor, genç gözden kayboluyor. “Ah bey şu yemeği bir doğru dürüst yiyemezsin.”

“Aman sen de. Laf arıyorsun diyecek.”

Keşke lisede arkadaşları gibi yatılı kalsaydı da o zaman yemekhanede yemek yer ve doğru dürüst yemek yemesini öğrenirdi.

Yemek bitti, Cengiz de bir çay içip müsaade istedi. Üçüzlerin biri Avrupa’da, diğeri ise mezarda idi. O yüzden sadece Cengiz gelmişti.

Ertesi gün polis kapılarına dayandı. “Bey, ne oluyor?” diye pimpirikli ve uykulu bir şekilde geldi karısı yatak odasına. Yaşlı adam ne olduğunun pek farkında olamadan kendini müdürlükte buldu.

“Amcacığım sizi buraya kadar yorduk kusura bakmayın. Ama size dünkü olay hakkında sormamız gereken birkaç soru var.”

Amca lafından da hiç hazzetmez olmuştu genç söylediğinden beri.

“Buyur evladım.”

“Amcacığım, dünkü patlamada biliyorsunuz, ilginç olaylar oldu. Diriltilme. Siz anladığım kadarıyla parktan uzaktaydınız ve sadece patlamanın etkisiyle yere düşmüştünüz. O yüzden işin diriltilme kısmıyla ilginiz yok. Size Süpernova yardım etmiş. Anlatır mısınız?”

Demek polisler de artık Süpernova diyordu ona. İyice nefret ediyordu artık Süperno- gençten. Keşke lisede arkadaşları gibi sınıfın en havalı çocuğunu sevseydi belki Süpernova’dan nefret etmezdi.

“Evladım, görüyorsun, kambur, yaşlı bir adamın tekiyim ben. Parkta her gün yürürüm bastona muhtaç olmayayım diye. Bana baston almam gerektiğini söylerler ama ben baston almıyorum. Bak bir hikâye anlatayım sa-”

“Amcacığım, o hikâyeyi sonra seve seve dinlerim ama önce şunun cevabı lazım bize. Süpernova size nasıl yardım etti?”

“Evladım, ne olsun, ben patlamanın etkisiyle yere yığıldım. Sonra öyle hareketsiz durdum, bir an öleceğim sandım hatta şehadet bile getirdim de sonra bu genç patlamadan önce koşarak yanımdan da geçmişti zaten ben yavaş yürüyorum haliyle biliyorsun evladım işte o geldi bana ayağa kalkmama yardım etti yürüyemiyordum ben beni taşıdı ağacın kenarına oturttu git asıl patlama mahalline dedim ben de çünkü yani ben iyiydim ama orada zorda kalmışlar olabilir. İşte sonra beni ağaca dayadı oturttu burnumdan kan gelmiş onun için de bir mendil verdi ben bıyığım olduğu için kan akışını fark edememişim işte.”

“Bu kadar mı amcacığım?”

“Evet evladım.”

“Peki, böyle, sizin üzerinizde mucizevi bir etkisi oldu mu? Yürüyememiştiniz; şimdi yürüyorsunuz.”

“Yok evladım yok. O o anki şoktandır düşmemdendir. Bana mucize gelmez.”

“Valla cesetlere de sorsak öyle derler amca. Burnundaki kan peki, hemen durdu mu Süpernova’nın mendiliyle?”

“Yoo, normal şu marketlerde en ucuza satılan kıytırık mendillerdendi zaten.”

“Hmm, Süpernova’nın mucizesi size gelmemiş demek ki.”

“Siz niye büyütüyorsunuz bu işi? Boşuna adam meşhur oldu.”

“Amca adam ölü diriltti. Yani, deniyor. Ne yapsaydık? Adam şu an dışarıda olsa yedi milyar insan şifa bulmak için önüne kuyruk olur, bununla başa çıkılabilir mi sanıyorsun? Hem, soruşturmanın başka boyutları da var.”

Yaşlı adam kahramanın karanlık taraflarını merak etti; belki de o karanlık tarafını görürse gerçekten kahraman olmadığını da görürdü.

“Bunu size tam olarak açıklayamam; ancak bombalamanın bir terör saldırısı olduğunu düşündüğümüz için bu diriltmenin de bir anlamda tehdit olabileceğini ve Süpernova’nın terörist olabileceğini düşünüyoruz.”

“Adam teröristse öldürdüklerini niye diriltsin?”

“Burada da işin dini kısmı üzerinde duruyoruz. Bu adam çıkıp ben Mesih mi Mehdi mi her neyse işte oyum dese inanacak milyonlar var. Bu adam bunu derse de herkes ona biat eder. Bu adam yönetimi ele geçirmeye kalkarsa kim önünde duracak ki?”

Komplo teorileri yaşlı adamın içini sıkmıştı. Eğer böyle olursa Süpernova bir kahraman olarak kalmaz; biat edilmesi gereken biri olur çıkardı. Bu zorlama boyun eğme ihtimali içindeki hınçla ayrı düşüyordu.

“E siz bilmiyor musunuz bu genç kimdir neyin nesidir? Bizim mahallenin bir delikanlısıdır işte, bulamadınız mı kimliğini?”

“Amca, bak bu anlattıklarımı kimseye söyleme; ama Süpernova’nın kimlik kaydı yok. İsminin de olmadığını söylüyor.”

“Kimlik kaydı yok da ne demek?”

“Mümkün tabii böyle bir şeyin olması. Ama yine de işi garipleştiriyor.”

“Tövbe estağfirullah. Neyse, işiniz bittiyse bırakın gideyim ben.”

“Evet, galiba sizin anlatacağınız başka bir şey kalmadı.”

“Sevgili seyirciler, Nova Parkı patlaması ve ardından halkın Süpernova adını taktığı kahramanın insanları diriltişiyle ilgili yeni bilgiler gelmeye devam ediyor. En önemli gelişme, amatör telefonla kaydedilmiş diriliş anının görüntüsü oldu. Görüntü telefon kaydı olduğu için bulanık olsa da Süpernova’nın cesetlerin üzerinden koşuşu ve sonra da gazetelerin bazılarının açılıp cesetlerin ayağa kalktığı videoda görülebiliyor. Bu esnada da dirilen 24 kişinin sağlık kontrolleri tamamlandı ve gerçekten de tamamen sağlıklı oldukları ortaya çıktı. Hatta içlerinde tansiyon, şeker, akciğer kanseri teşhisi olan insanlar da bu hastalıklarından tamamen arınmış durumda. Tıp dünyasının şaşkınlığı kadar din dünyasında da ayrı bir karmaşa var. Dünkü Tartıştık programına katılan ilahiyatçılar Süpernova’nın Mesih olup olmadığını tartıştı. İşte programdan satırbaşları.”

Müdürlüğün önündeki kalabalık artmıştı. Süpernova’nın Mesih olduğuna inananlar yapılanın zulüm olduğunu haykırıyor, Süpernova’nın derhal serbest bırakılması ve devlet idaresinin ona devredilmesi gerektiğini söylüyorlardı. Yaşlı adam onların haykırışlarını duydukça sinirleniyordu züppe görünümlü gence. Allah’tan bu saçmalığın bir an önce bitmesini niyaz etti.

“Bey ne yaptılar? İyi misin?”

“İyiyim, iyiyim. Birkaç soru sordular, bıraktılar.”

“Ne sordular bey?”

“Ne olsun işte, dün ne oldu, sana yardım etti mi filan. Anlattım dün işte sana.”

“Bugün de bir sürü kişi aradı bey, Haluk bile aradı Avrupalardan da iyi dedim. Hepsinin selamı var.”

“Aleykümselam.”

“Bey bu arada o dirilişin görüntüsü çıkmış televizyona, gördün mü sen?”

“Yok. Bu evde konuşulmayacak bu demedim mi?”

“Aman bey, nasıl konuşulmasın? Mesih diyorlar adama, ya gerçekse? Onu polisler tutarak Allah’a karşı geliyorlar. Vallahi de billahi de Allah’ın gazabı gelir üzerimize!”

“Hee, bir Mesih’i ne yapacaklarını bilmedikleri için polisler tutunca gazabı gelecek ha? Onca halt yedik, günah işledik ömür boyunca Allah bir kere gazap etti o da depremdeydi! Hah! Gazapmış. Gazaptan gerçekten korksan böyle yaşardın sanki!”

Yaşlı adam hışımla çıktı, camiye gitti. Öğle okunmak üzereydi. Bahçede oturdu biraz. Cemaatten birkaç kişi dün zaten sorup öğrenmişti durumunu. Neyse ki onlara Süperno- zengin görünümlü koşucu gencin kendisine yardım ettiğini anlatmamıştı da onla rahatsız etmeyeceklerdi adamı. Ancak yine de Süpernova’nın bahsi açıldı. Mesih mi değil mi tartışmaları anlamsız bir çıkmazda sürüp gitti. Ezan okununca yaşlı adam bir oh çekti.

“Evet sayın seyirciler, az önce siz de izlediniz, Nova Parkı’ndaki patalamada 7’si çocuk 24 ölüyü dirilten ve halkın Süpernova adını taktığı genç hakkında İstanbul Emniyet Müdürü Ahmet Bilmez açıklama yaptı. Bilmez, gencin suçlu olduğu için değil dışarıda olmasının kendi için riskli olabileceği gerekçesiyle müdürlükte tutulduğunu söyledi. Müdürlük önünde toplanan insanlara evlerine dönmeleri çağırısını da yapan Bilmez, gencin de bunu istediğini açıkladı. Bilmez, soruşturma sonucunda gencin herhangi bir kimlik kaydı olmadığı gibi, aynı zamanda gencin kendi adını bilmediğini de ifade etti. Mesih olup olmadığını da gence sorduklarını söyleyen Bilmez, gencin Mesih’in ne demek olduğunu dahi bilmediğini açıkladı. Hazır yanımda ilahiyatçı Mehmet Akılalmaz varken kendisine soralım: Efendim bu açıklama onun Mesih olmadığının kanıtı mıdır?”

“Şimdi, efendim, şöyle ki, bu onun Mesih olmadığının kesin kanıtıdır diye bir şey yok. Allah henüz ona Mesih olduğunu ilham etmemiştir; o kadar. Gencin herhangi bir kimlik kaydının bulunamaması, kimsesinin olmaması da onun Allah tarafından gönderildiği ihtimalini güçlendiriyor. Ancak bu konuda çok düşünmemek gerektiğini düşünüyorum; demin de dediğim üzere çünkü Allah zaten bunu öğrenmemizi istediği zaman bu bilgiyi ona ilham edecektir. İlham etmeden ona Mesih dememiz doğru olmaz.”

“Teşekkürler Mehmet Akılalmaz hocam, kısa bir aradan sonra bu defa astrolog Jale Çokgörmüş, siyaset uzmanı Hamdi Atak ve … Kilisesi’nin papazı Andre Artıpolos ile Süpernova’nın etkilerini çok yönlü tartışmaya devam edeceğiz, ayrılmayın.”

Namazdan sonra yaşlı adamın içine soğuk bir rüzgâr gibi bir korku düşmüştü. Mesih’ten nefret ediyor olma ihtimali bir taraftan, kıyametin yaklaşmış olabileceği bir taraftan onu sıkıştırıyordu. Şu işle ilgili çabucak bir cevabın çıkması gerekiyor diye düşündü, yoksa dün olduğu gibi diğer günlerde de uyku ona haram olacaktı.

Süperno- zengin görünümlü gencin ona yardım ettiği anlar kafasında dönüyordu. Kendisinin de ölüp dirilmiş olabileceğini düşündü. Kelime-i şehadet getirirken sahiden de kendini ölüyor gibi hissetmişti. Sonra birden kendinde güç bulmuştu. Acaba o esnada genç arkasından koşarak gelip üstünden mi geçmişti? Sonra da durup geri dönüp kendisini kaldırmış olabilirdi. Bir an ölüp dirilmiş olmak düşüncesi midesini bulandırdı. Hem de az buz değil, bayağı kusacak gibi oldu camide; neyse ki toparlayabildi kendini.

“Süpernova gündemin birinci maddesi olmaya devam ediyor sevgili seyirciler. Bugün Emniyet Müdürü Ahmet Bilmez açıklama yaptı, sonra da siyasilerden tek tek açıklamalar geldi. Muhalefet ortada bir terör eylemi olduğunu ve bu mucize yüzünden bunun göz ardı edilmemesi gerektiğini ifade ederken sert bir dil kullandı. VYZ Partisi Genel Başkanı ‘O yirmi dört vatandaşımız bir mucize olmasaydı ölmüştü; hükümet bunu varsayıp hesap vermelidir.’ derken iktidar TUV Partisi ise ‘Dirilenlerimize geçmiş olsun diliyor, gerek terör saldırısının, gerek mucizenin her türlü soruşturmasını yürüteceğiz.’ dedi. Başbakan Süpernova diye anılan mucize gençle görüşmek içinse İstanbul’a hareket etti.”

“Mucizelerin bile içine ediyorlar.” dedi cemaatten bir amca ikindiden önce kahvede otururlarken. “Bir mucize oldu, bunu kontrol altına almalıyız hevesi nedir, bıraksınlar bu ayakları.”

“E devlet kaos olmasın diye yok mu?”

“Mucize kaos mu yani?”

“Bu durumda öyle Cevdet hocam.”

“Sen ne diyorsun Bülent abi bu işe? Sen parktaydın, hiç konuşmuyorsun mübarek.”

“Aman, bırakın şu çocuğu konuşmayı artık. İmam da demedi mi, bir şeyse çıkacak zaten. Herkes cahil cahil ağzına almış Mesih sözünü. Allah kahredecekse cehaletten dolayı kahredecek.”

“Süpernova’yı gördün mü sen?”

Yalan söyleyip cehenneme gitmekle yalan söylemeyip cehennemi yaşatmak arasında kaldı. İkincisini seçti.

“Gördüm.”

“Ooooo, görmüşün de anlatmıyorsun. Oldu mu bu şimdi?”

“Benle onun hakkında konuşmayın! Yetti be! Amaan, evde hanım, burada siz car car car car kafamı ütülediniz be!”

“Haydaa…”

Yaşlı adam kahveyi terk etti. İkindiye daha bir saat vardı, ne yapacağını düşündü biraz; neden sonra parka gitmeye karar verdi. Sokağın öte tarafından baktı parka. İki üç tane canlı yayın aracı vardı, parkın etrafı çevrilmişti bantla. Birkaç polis vardı etrafta. Parkın ortasındaki taşlar sökülmüş, rengarenk oyun alanı közlenmiş, banklar terörün şahidi olarak oldukları yerde kara bir lekeyle duruyorlardı. Dökülen yapraklar temizlenmişti; düşen dallar ise hâlâ yerinde duruyordu. Yaşlı adam herhalde yayında olan bir muhabire kulak kabarttı:

“… ve işte gördüğünüz gibi Nova Parkı hâlâ kapalı; birkaç polis parka girişi önlemek için nöbette; parkın ne zaman açılacağı ise kesinleşmiş değil. Polisten onay alındığı takdirde belediye yenileme çalışmalarına derhal başlayacağını ve parkın adını Süpernova Parkı olarak değiştireceklerini duyurduklarını da sözlerimize ekleyelim. Tabii mahalle halkı da yaralarını sarmaya çalışıyor, kameraman Süheyl arkadaşım da gösterebilirse eğer patlama sebebiyle şu gördüğünüz apartmandaki camların çoğu kırılmıştı, şimdi ise yarı yarıya tamir edilmiş gözüküyor. Mahalle tabii madden değil manen de etkilenmiş durumda, ve bakın işte galiba mahalle efradından biri, buyur amcacığım, gel konuşalım senle biraz…”

Yaşlı adam fazla yaklaştığını fazla geç anladı. Aksi davranmak geliyordu içinden ama yapamadı.

“Amcacığım geçmiş olsun, bu mahallenin sakinisiniz herhalde?”

“Evet.”

“Patlama nasıl etkiledi mahalle halkını? Sonraki mucize nasıl etkiledi?”

“Yani… üzüldük. İlk başta. Sonra… sevindik.”

“Evet amcacığım, peki siz patlama olduğunda neredeydiniz?”

Yalan söyleyip cehenneme gitmekle yalan söylemeyip son dakika gelişmesi olmak arasında kaldı. İkincisini seçti.

“Parktaydım.”

“Y-yoksa siz dirilenler arasında mısınız?”

“Yok evladım yok. Ben patlamanın uzağındaydım. Sadece etkisiyle yere yığıldım.”

“Evet sevgili seyirciler, bir son dakika gelişmesi olarak aktaralım patlamadan sonra diriltilenlerden olmayan ama o esnada parkta olan ve patlamadan son anda kurtulan bir amca şu anda bizlerle. Evet amcacığım, ne oldu patlamada? Nasıldı? Süpernova’yı gördün mü?”

“Ben, yürüyordum. Patlama oldu. Yere düştüm. Uzaktaydım aha bak şu koşu parkurunun kuzeybatı tarafı var ya ha oradaydım işte. Yere düştüm. Sonra biri yardım etti de geçtim kenara. Burnum kanamıştı sadece.”

“Şu an gerçekten de inanılmaz. Sanırım sizi keşfeden ilk muhabirim amcacığım, isminiz neydi?”

“Bülent.”

“Bülent amca, tamam. Evet sevgili seyirciler patlamanın gerçek bir şahidi yanımızda. Peki bir şey gördünüz mü patlamadan önce patlamayla ilgili?”

“Arkam dönüktü patlamaya.”

“Peki size yardım eden biri Süpernova mı idi?”

Yalan söyleyip cehenneme gitmekle yalan söylemeyip gündeme bomba gibi düşmek arasında kaldı. İkincisini seçti.

“Evet.”

Muhabir çok daha fazla sevindi ve alacağı primin hayaliyle konuşmaya devam etti:

“İkinci bir son dakika gelişmesi oldu bu sevgili seyirciler, gerçekten şaka gibi. Şu anda sadece patlamaya değil, aynı zamanda da Süpernova’ya şahit bir tanık var yanımızda! Pe-peki dirilişi gördünüz mü?”

“Yok oğlum, biraz oturdum o kenarda sonra ambulanstaydım. Görmedim.”

Muhabir alacağı primin yarıya düşüşünü görmüş gibi oldu:

“Pe-peki amcacığım. Peki sen Süpernova’yı tanıyor muydun? Bu mahallenin insanı mı?”

“Yok, tanımıyorum. Biz de çok olmadı buraya taşınalı.”

Prim yok.

“Peki efendim, çok teşekkürler yayınımıza katkıda bulundunuz Bülent amca.”

Kamera döndü, “Söz sende Buket.”

Sonra muhabir yine döndü: “Amca biraz yalan sıksaydın ya? Çok sağlam girdin. Bir şeyler iddia etseydin, Mesih deseydin; beni diriltti deseydin, deseydin de deseydin. Of be amca.”

“Valla evladım bu yaştan sonra hiiiç cehenneme gidemem. Kusura kalma.”

Muhabir bir tövbe estağfirullah deyip döndü. Yaşlı adam lisede yalan söyleseydi hocası en yakın arkadaşını ölesiye dövmezdi. O günden beri de yaşlı adam yalan söylemeye değer hiçbir günün olmayacağına inanmıştı. Yalan söylemeyerek kahramanlık etmemiş miydi o gün? Doğrunun savunucusu olmak da cesaret istemiyor mu? Tokadı kendin yemeyeceksen galiba bunu söylemek daha kolay. Küstahlık mıydı yaşlı adamın lisedeyken yaptığı? Yoksa küstahlık yaşlılığıyla mı gelmişti? Öyle ya, kamburu, boyun ağrısı, bunları kim çekse nefes aldığı her saniye, küstah, hemen sinirlenen bir adama dönüşmez miydi? Eğer lisede yakın arkadaşının değil de çalışkan arkadaşının sırasına otursa belki daha iyi bir işi olur ve kamburu olmazdı.

Namazdan sonra eve gitti. Eşi hevesle kapıyı açtı. “Bey koş bey, saat altıda çok önemli bir açıklama yapılacakmış UTV’de. Süpernova gizemini açıklayacaklarmış.”

“Hanım bunu kaç kere dedi-”

“Bey tamam söz bundan sonra hiç.”

“Of be, evimizde bile rahat yok.”

Saat altıya yaklaşırken adamın içini istemsiz bir heyecan sardı. Belirsizliğin yarattığı korkudan kurtulacak olmanın sevincinden mi, içindeki nefreti belki de haklı bir şekilde kusabilecek olmanın verdiği keyiften mi bilmiyordu.

Evdeki saat altıya geldi. Kanalda on dakika öncesinden bir geri sayım başlatılmıştı. Siyah bir ekran, beyaz dijital sayılarla bir geri sayım. Bu iş çok laubali geldi adama. Galiba bir şekilde haklı çıkacaktı. Sıfır oldu. Dıııııt.

 

BİR PATLAMA

 

Patlamanın hiç görülmemiş güvenlik kamerası kayıtları. Her yer toz buz. Gürültüsü arttırılmış gibi.

 

ÖLÜM

 

Cesetlerin ajanstan alınma görüntüleri. Üzerlerinde gazeteler.

 

GÖZYAŞI

 

Ağlayan yakınlar.

 

BİR MUCİZE

 

Gencin koşarak ölüleri diriltmesi. Bu önceden yayınlanmış telefon kaydı değil. Çok kaliteli ve net bir görüntü. Hışırdayan gazeteler ve gazeteleri elleriyle savuran dirilmiş ölüler.

 

BİR KAHRAMAN

 

Süpernova koşar halde, yüzü yakınlaştırılmış. Havalı havalı koşuyor.

 

AMA ASIL KAHRAMAN

 

Bu, bu, yaşlı adam. Patlama oluyor ve yere düşüyor. Güvenlik kamerası kaydı yine. Arkadan genç koşarak geliyor. Ona yardım ediyor. Diriltilme yok. Kameranın üst kenarında kayboluyorlar ikisi de.

ÇÜNKÜ BİR KAHRAMAN ASLA YALNIZ DEĞİLDİR

 

Ve karanlık. Bir ses. “Ben, ben, bana ne oldu bilmiyorum. Lütfen, yardım et!”

 

Genç bir eli tutan yaşlı bir el.

 

SÜPERNOVA

 

Gerçek dünyada geçen bir süper kahraman hikayesi

 

Ve dış ses: “SÜPERNOVA. Yeni sezonda UTV’de.”

Yaşlı adam ne hissedeceğini bilemiyordu. Nefretinin haklı bir zemine oturmuş olması onu çok keyiflendirmişti; ancak yine de kendine gelip de tepki veremiyordu.

“Tuuu Allah belanızı veresiceler!” dedi eşi ve kapattı televizyonu. Yaşlı adam gülmeye başladı. Artık emindi bir daha bu konunun evde konuşulmayacağından.

“Sevgili seyirciler, UTV’nin duyurusunu ekrana getirdik. Ve… gördüğünüz üzere, Nova Parkı patlamasının bir dizi tanıtımı için yapılmış sahte bir eylem olduğu açıklandı. Elimize ulaşan basın açıklamasına göre dizi kendinde bir şekilde süper güçler olduğu ortaya çıkan bir genç, gencin toplumsal anlamda içine çöktüğü çıkmaz ve ona yardım eden yaşlı bir adamın hikayesini anlatacak. Basın açıklamasında parkta bulunan herkesin özellikle ayarlanmış kişiler olduğu, sadece yaşlı adamın mahalle sakinlerinden Bülent Amil olduğu açıklandı. Bülent Amil’in her gün aynı vakitte yürüyüş yaptığını gözlemleyen yapımcılar, mahalle halkı ile bağı olsun diye yaşlı adamı bu tanıtım faaliyetine kattıklarını da açıklamaya eklemişler. Açıkça söylemem gerekirse bir spiker olarak öncelikli işim size haberleri tarafsız bir şekilde aktarmak ancak böyle bir eyleme girişerek, insanların duygularını sömürerek yapılmış bu ahlâksız çalışmayı resmen kınıyorum ve buradan gerekli mercilerin bu konuda yapılabilecek en ağır cezalandırmayı yapmalarını talep ediyorum. Kısa bir aradan sonra detaylarla karşınızda olacağız.”

Yaşlı adamın telefonu çaldı. Bilinmeyen bir numaraydı. Açtı.

“Alo, Bülent Amil ile mi görüşüyorum?”

“Evet.”

“Bülent Bey, biz UTV’den arıyoruz. Tahminimizce az önce televizyondaki tanıtımımızı izlediniz. Size özellikle SÜPERNOVA’nın tanıtımındaki katkılarınızdan dolayı teşekkür ediyoruz. Sizi sizden habersiz bu işe kattığımız için de özür dileriz ama böyle olması gerekiyordu. Anlarsınız ya, işin gizemini korumamız lazımdı. Ancak biz patlamadan hiçbir şekilde etkilenmemeniz için gerekli önlemleri almıştık. Yine de burnunuz kanadığı için kanalımız olarak size yirmi bin Türk lirası tazminat ödeyerek sizden bu konudan bahsetmemenizi rica edeceğiz. Aynı zamanda diziye aktif katılımınız için kapımız her zaman size açık.”

“Evet ismini vermeye tenezzül etmeyen plaza beyefendisi izledim tanıtımınızı. Size düz bir şey söyleyeceğim. Allah sizi kahretsin. Kahredecek de. Para mara istemem. Boksunuz.”

Kapattı yaşlı adam telefonu. Yaşlı adamın bağırdığını duyan eşi de içeri gelmişti. “O ne bey?”

“Aramışlar televizyondan da sizi tanıtımımıza siz istemeden kattık da özür dileriz de para veririz size de isterseniz de diziye katılınmış da. Ben de sövdüm kapattım.”

“İyi ettin. Batasıcalar.”

“Evet sevgili seyirciler, ilk başta tabiri ilginç olacak ama masum bir patlamayla başlayan Nova Parkı olayları sonra bir mucizeye dönüştü ve sonra da bir sansasyon yarattı ama en sonunda ortada mucize filan olmadığı ve bunun sadece bir dizi tanıtımı için hazırlanmış bir kurmaca olduğu anlaşıldı. Halkın tepkisi çığ gibi. UTV’nin önünde koca bir kalabalık protesto gösterisi düzenledi. RTÜK olayı detaylı inceleyeceklerini ve öncelikli konularından olacağını açıklarken savcılıkta da soruşturma açılmış durumda. Kanal ise mucizeden hemen sonra aslında açıklamayı yapacaklarını ama yapımcıların bunu istemediğini ve yapımcıların isteğiyle bunu geç yayınladıklarını açıklayarak topu yapımcılara atsa da ortalık şimdilik durulacak gibi gözükmüyor. Her şeyden habersiz halde tanıtımda kullanılan Bülent Amil’in zehir zemberek açıklamaları da üstüne tuz biber ekti tabii. Amil, küfürlerle dolu açıklamasında kanalı eleştirmekle kalmadı; aynı zamanda bir mucize gördü diye dindar olmaya kalkışanları da riyakârlıkla suçladı. Amil, ben imam değilim hatip değilim ama iman etmek için mucize bekleyenler düz gerizekâlıdır diyerek sosyal alemde büyük yankı kopardı. Geçtiğimiz gün Tartıştık programına katılan ilahiyatçı Profesör Kemal Hiçburayagelmez de Bülent Amil’in açıklamasının dilini sert bulsa da, asıl takdir edilmesi gerekenin Bülent Amil’in bunu ifade etmekteki cesareti olduğunu ifade etti ve bu safsatanın sonucunda bir kahraman varsa o da Bülent Amil’dir dedi. Bülent Amil’in açıklamalarının, imanın ve mucizelerin tartışıldığı programın tamamına internet sitemizden ulaşabilirsiniz.”

“Geç şurayı bey, yetti şu zırva artık.”

Artık bir kahramandı elhamdülillah. Kanalı değiştirdi.

Kategori:2014diğerGenelhikaye

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir