İçeriğe geç

Botlar

Hızlı hızlı yürüyordu kaldırımda. Gören onu bir yere yetişmeye çalışıyor zannedebilirdi; ama o aylardır bir yere yetişmeye çalışmıyordu. Hayır, bu yağmurun yeni dindiği ve gün ışığının bulutların arasından zorla çıkmaya çalıştığı öğle vaktinde onun tek istediği hava almaktı. Hep yağmurun dindiği o anı eşsiz bulmuştu şu hayatında: Ortaya ferah bir koku yayılır, arabaların yolda sıçrattıkları su damlacıkları müziklerin en güzelini oluşturur ve ıslak asfalt görüntüsü şu şehri yeni ağlamış gibi gösterirdi. Sırf bu anı yaşamak için çıkmıştı dışarı.

Siyah botları vardı ayaklarında. İşten atıldığı gün eve geldiğinde bu botlar çarpmıştı gözüne ilk. Sonra evin havasızlığı; birbirine karışmış portakal, soğan, tuvalet kokusu ve tavanda mahzun bir şekilde evi aydınlatan, sönmesi an meselesi bir ampul. Sonra döşemesi eskimiş koltuk, tozlanmış televizyon ve sayfaları her bir tarafa saçılmış gazete. Ve sonra, soğuk.

O gün belki gazetenin sayfalarını yere, kendini de koltuğa atıp ağlayabilirdi. Şu rezil dört duvar bile ona kalmıyordu şu dünyada. Şu koca dünya, hak etmeyenlere saraylar bahşederken, kendi küçük dünyasında yaşamaya razı olan kendisini kapı dışarı edecekti. Ama ağlayamadı. Kendini öyle bir boşlukta hissetmişti ki o an; eve girdiğinde hiçbir şey yapmamıştı bir süre. Elinde anahtar, öylece durmuştu. Yalnızca dışarıdan, yağmur damlalarının ve yoldan geçen arabaların sesi geliyordu.

Üç yıldır hep aynıydı. Sabah işe giderdi, bilgisayarın başında artık neredeyse ezberlediği şeyleri tekrar tekrar yapardı ve sonra evine dönerdi. Evde yemek pişirir ve sonra televizyonu açıp yemeğini yer ve sonra bulaşığı yıkar ve sonra da uyurdu. O vakitler ne şu soluk ışığı fark ederdi, ne de acayip kokuyu. Oysa o gün bunların hepsini bir anda fark etmiş ve midesi bulanmıştı. Dışarı çıkmak istedi; botlarını giymek zorundaydı artık.

Kendini meyhaneye attı. Her gün işten dönerken bu meyhanenin önünden geçerdi. Buradan geçtiği her seferde, düzgün ütülenmiş takım elbisesiyle burada oturan ayyaşların garip bir tezat uyandırdığını düşünürdü. Ancak şimdi o, takım elbisesiyle bu ayyaşların arasına girmişti ve kafasındaki boşluğu yalnızca bir anlığına bu düşünce yok etmişti.

“Buyur abi, ne istersin?” diye geldi bir garson.

“Ağlamak.”

Onu burada ilk defa gören müdavimler, adamın cevabını duyunca ona döndüler. Garson ne diyeceğini bilemedi ve tıpkı evdeki gibi bir sessizlik hâkim oldu meyhaneye. İşin ilginci, adam bunu sanki menüdeki bir yemek ismi gibi rahatça söylemişti.

Sessizliği arkadan gelen yaşlı meyhane sahibi bozdu: “Duymadın mı, ağlamak istiyor beyefendi. Git de rakı getir.” Bu esnada o da adamın karşısına kurulmuştu.

“Sen buradan geçiyorsun işe giderken her gün, değil mi evlat?” dedi meyhane sahibi.

“Evet.” dedi adam. Cevabındaki duygusuzluk, kafasındaki boşluğu gösterir nitelikteydi.

Bu esnada garson rakıyı getirdi. Meyhaneci, yavaşça doldururken rakıyı, konuşmaya başladı:

“Yıllarca geçtin buradan, bir uğramadın… Bugün seni ne attı buraya?”

“Ben içmiyorum.” dedi adam, meyhaneci bardağı ona uzatınca.

“E ağlamak istiyorum diyen sen değil misin yahu? Meyhaneye gelmişsin üstüne üstlük, bir de içmem diyorsun.”

Adam bir şey demedi; başı eğik, boş boş bakmaya devam etti masaya. Meyhaneci, adamdan bir hareket görmeyince kendisi dikti rakıyı.

“En azından ben içeyim de sen anlattığında anlayayım derdini.”

Adam güldü biraz ve “Nereden başlasam ki…” dedi ve başladı bir yerden:

“Diyelim ki sen, bir robotu işten kovdun. Robot ne yapar?”

“Hmm, robot mu? Robot, mmm, robot zaten o iş için değil miydi? Ne yapacak ki işi de yoksa… Herhalde güç tüketmesin diye fişini falan çekerdim ben, öylece bir kenarda dururdu. Robotun yapabileceği bir şey yok.”

“Diyorum ki o zaman, sen fişimi çeksen çok iyi olur. Madem bir şey yapamıyorum…”

“Evlat, deme öyle! Robot musun ki sen? Kanlı canlı insansın!”

“O yüzden mi üç yıl boyunca sabah altı buçukta kalkıp, bir tost yiyip, saat sekizde başlayan işime gidip, akşam saat beşte yola çıkıp, saat altıda eve dönüp, saat yedide yemek yiyip, saat sekizde televizyon izleyip, saat onda yattım?”

“Hmm… Eee… Hayır, işte, yani bak bu senin için ne iyi olmuş! Üç yıl boyunca robot gibi yaşamışsın; ama şimdi yeniden insansın artık!”

“Yakında evsiz kalacak bir insan.”

“Hadi ama, bir iş bulmak belki zordur ama para kazanmanın bin bir türlü yolu var! Hem ayrıca…”

Adamın siparişi sonunda gelmişti, ağlıyordu. Burnunu çekerek devam etti:

“Ben işsizliğime üzülmüyorum ki. Robotluğuma kızıyorum. Robotum işte. İşe girdiğimde de biraz daha yaşayacak bir robot olacağım. Ne beni arayıp soran bir arkadaşım, ne de beni kollayıp gözeten bir ailem var. Yaşamıyorum. Sonra da, buraya geliyorum…”

Meyhaneci bardaktaki son yudumu dikti. Adama biraz kırgın, biraz da kızgın bir şekilde baktıktan sonra öksürdü, kendini toparladı ve zorla şunları söyledi.

“O halde, ben arayıp sorayım seni, ben gözeteyim seni. Olur mu?”

Adam meyhaneciye biraz şaşkın bir şekilde baktı.

“Sen mi?” dedi. Bu teklif için gelmişti sanki buraya; ama bu teklifi duymak, duyabilmek, onu ürpertmişti.

“Bak işte, hatan burada.” dedi meyhaneci bilge bir edayla. “Böylesine zor bir durumda olduğunu bilmene rağmen, yardımı gururuna ve özellikle de gururuma yediremediğinden kaçmak istiyorsun yine. Kimsem yok diyen sen değil misin? Al sana bir kimse işte; kibrine mağlup olma. Hem böylece insan da olursun, yaşarsın da.”

O akşam eve döndüğünde ampulü değiştirmiş, camları açıp evi havalandırmış; gazete sayfalarını ve portakal kabuklarını bürükleyip çöpe atmış, birkaç bulaşığı yıkamıştı. Her zaman işe giderken giydiği siyah ayakkabılarını küçük ayakkabılığının altına atarken siyah botlarını da en yukarı yerleştirmişti. Vaktiyle bunları işten başka bir yere giderse ayakları üşümesin, çorapları ıslanmasın diye almıştı üvey babası ona. Ama birkaç sefer dışında giymek nasip olmamıştı. Artık hep bunları giyecekti.

Ve kış geçip bahar geldiğinde, şu nisan gününde, yağmur sonrası, meyhaneci üvey babasının ona aldığı bu botlarla çıkmıştı onun evinden, yalnızca hava almak için.

Kategori:2011botlardiğerGenelhikaye

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir