Not: Bu hikaye, Dalgıçla Buluştuğumda isimli hikayenin devamı niteliğindedir; önce onu okumanız tavsiye edilir.
Gördü herkes; biliyor. Olsun ya, kader bu ya, böyle olacakmış. Ben yine de inatla geliyorum her gün. İşten sana gelmek zaten on sekiz dakika. Bir yarım saat oturuyorum ve sonra gidiyorum. Hep iş çıkışı geliyorum; güneş battı batacak; yollar doldu, taşacak. Güneş o an bir dağın ardına düşmüş oluyor; o yüzden iyice karanlık oluyor evin. O günden beri konuştuğun gün olmadı. Hep sessizce hıçkırdın mükemmel bir hüzünle. Gözyaşların siyah mürekkep; yüzünde aktıkça parıldıyor. Ama o karanlıkla aydınlık arasındaki odanda bunların hepsi muğlak; uyanamadığın bir uykusuzluktaki zaman kadar anlamsız. Yüzün belki en ölü renginde; nefesin mezarlıklar gibi kasvetli.
Dalgıçla buluştuğumda, demiştin, varlığın sonuna varmış gibiydim. Dün ve ondan önceki gün ve ondan önceki gün. Ben de hep aynı cevabı verdim sana: Dalgıç geçti gitti. Unutmanın değil ama devam etmenin zamanı artık. Farkındayım tabii ki yapabilecek hiçbir şeyinin olmadığını. Dalgıcın denizinde boğulmak istiyorsun; çünkü yapacak başka bir şeyin yok. Ama bak, görmüyor musun? Sen denizde boğulmak isterken dalgıcın boğulmuş denizde. Boğulmak istiyorsun çünkü dalgıcın sana yalan söylemiş olduğunu öğrendiğin bu dünyada yaşamak istemiyorsun. Bu yüzden cenazesine bile gitmedin. Bu yüzden onu teşhis etmeye de gitmedin. Yine de merak ettin; için içini yedi ki bana verdin o tüpten sakladığın parçayı ve beni oraya gönderdin. Masalının son parçasıydı o; fark etmedim mi sanıyorsun ölen gerçekten de o dalgıç çıktığında o parçayı benden geri istemediğini? Nasıl da kendini böyle küçük, sanatlı oyunlarla tatmin edecek bir adam oluverdin anlayamıyorum. Abi, bak, hatırla; senin gidip o dalgıcı beklediğin günlerin birinde, hani geliyordun ya akşam namazlarına ve hani hocanın sohbeti vardı ve birinde hani demişti ki aşk önce O’na duyulmalı ve sonra başkalarına duyulmalı ve sonra demişti ya hoca hani eğer önce O’na aşık olmazsanız başkalarını O’nu sever gibi seversiniz ve şirke düşersiniz demişti ya; bak, sen de bal gibi eminim hatırlıyorsun bu sözleri. Bu sözlerin şu anki hâlini anlattığının farkındasın değil mi? Biliyorum abi, sen dindar bir insan olmadın hiç; nedendir bilinmez bu dalgıç hikayesi seni camiye getirmiş olsa da. Bak, görmüyor musun bu hikâyede böyle bir hayır varmış işte. Şimdi sen böyle eve kapandın ve benim dil dökmelerimi usul usul dinliyorsun ya; işte o yüzden ben de çabalamaya devam ediyorum. Taşmak üzere olan bir bardak gibisin; bir damla daha ekleyebilsem sana; evet, sadece bir damla, o zaman işte sanki tüm o cerahatin taşıp dökülecek içinden ve sonra pirüpak bir halde bulacağım seni. Ama olmuyor işte; çakılı kaldın. Madem çakılı kalmaya devam edeceksin; al ben de devam ediyorum o zaman dalgıç hakkında konuşmaya.
Kadının ismi Deniz Akdeniz imiş. Bakma bana öyle, masalını paramparça etmeden rahat etmeyeceğim. Beş yıl önce dalgıç kocasının cesedi varmış eve. Kabullenememiş ölümünü; cinnet geçirmiş hatta. Sonra zaman geçmiş, kadın biraz durulmuş. Yine de duramamış şehirde. İnat etmiş; bir daha hiçbir dalgıç ölmesin diye senin o inandığın icada uğraşmış. Tamam, hâlâ bilmiyoruz icadın işe yarayıp yaramadığını. Bakma öyle abi, o adam çalışıyor demişti sana diye çalışacağına mı inanayım ben hemen?
Neyse işte, kadın o hevesle gelmiş buraya. İki yıl neredeyse kimseyle iletişim kurmamış. Artık ne kitap ne ilim gerekiyorsa o şeyleri yapmaya çalışmış çabalamış öğrenmiş. Sürekli denize dalıp denemeler yapıyormuş tek başına; sapa bir yerden denize giriyormuş ki kimse görmesin. Bir, bir buçuk yıl da böyle dalmış çıkmış; etti mi sana dört yıl toplamda neredeyse? Sonra, sonrası ilginç işte. Bu kadın icadından emin olmuş; gitmiş başvurmuş şirketlere ben bunu buldum diye. Şirketler kabul etmek şöyle dursun; başvurusuna bakmamış bile herhalde. Kadın çıldırmış. İnsanlar bu icadına inanmamışlar. Birkaç kişi denemiş prototipi; ama pek de beğenmemişler. Kadın bu bir prototip; destek verirseniz daha güzel olacak; önemli olan temel işlevini gerçekleştirmesi demiş ama oralı olmamışlar. O koca koca şirketler kendileri icat etmedikçe de ikna olmazlarmış zaten; öyle demişti bana patent ofisinden bir arkadaş. Zaten buraları da o anlattı diğer arkadaşlarından duyduğu kadarıyla. Kadın yılmış bir halde bari patent başvurusu yapayım demiş; ama başvuru yapacak parası yokmuş, gerisin geri dönmüş buralara. Bir iş bulmuş; düzenli bir hayata dönmeye çalışmış. Ama olmamış. Kadın, galiba sıkışmışlıktan, delirmiş. Ya da ona yakın bir şeyler. Evinden çıkmış; yanına birkaç temel eşya ve dalgıç kıyafetini alıp gitmiş o sürekli dalış yaptığı yere. Orada kamp kurmuş; hatta ceset ihbarı geldikten sonra polisler gidip baktıklarında oraya, görmüşler kadının sönmüş ateşini, uçmak üzere olan çadırını vesaire. Burada da biraz benim hayal kurmama izin verirsen; bence kadın ölen kocasını aramış denizlerde, romantik bir motivasyon olur bu. Belki onu kurtarmak, ya da en azından cesedini bulmak istiyordur. Bilmiyorum gerçi kocasının cesedi çıkmış mıydı ortaya ama… Hatta bence sana seni gördüm ve geldim demesinin sebebi de seni kocasına benzetmiş olması olabilir. … Hadi ama; buna bile tepki vermeyecek misin? Sinirlen, ağla, bir şey yap Allah aşkına! Şurada kaç saattir senin için hikâye yazıyorum adeta. … İyi, peki. O zaman devam ediyorum çünkü heyecanlı kısımlara geliyoruz.
Kamera kayıtlarından anlaşıldığı kadarıyla kadın saat 20:12’de evine pencereden girmiş. Nasıl tırmanıyor bir görsen; kesin dağcılık filan yapmış eskiden. İki dakika sonra da çıkıyor. Benim tüm bu hikâyeden anladığım şey; kadının sana mistik bir şekilde bu tüpü pazarladığı hacı. Sen git sat bunu ben yapamadım bari sen yap da paralara boğul kocama da benziyorsun zaten gibi düşünmüş olabilir. Hatta herhalde kesinlikle öyleydi. Ya da kesinlikle herhalde öyle değildi. Polisin dediğine göre kadının ölümü sen balataları sıyırıp denize girmeden üç gün önce gerçekleşmiş. Yani tam da seni bu kaçıranlar serbest bıraktıktan sonra. Belki icat ayyuka çıkınca o kapitalist şirketler gidip kadını öldürmüştür, ha? Fazla polisiye sanki; bilemiyorum. Belki de, diyordun ya, gece denize girmek gibi bir şey cesaret; belki o da senin gibi gece girdi denize… ve sonra da boğuldu.
Gör abi. Sen öyle masaldı, prensesti, dalgıçtı, çiçekti, böcekti derken resmen deli bir kadının başarısız bir icat girişiminin etrafında dönmüş alengirli bir hikâyenin bir parçası olmuşsun sadece. Gör, gör de kendine gel artık. Dalgıç deli bir kadındı; tamam, belki bir icat bulmuştu filan da yani artık çık şu efsunlu ruh hallerinden. Hadi, hadi ama bak demin kaldırdın kafanı, yine kaldır, önüne bak, ileriye, yaşamaya, önünde koca bir hayat var. Bak istersen ben tutayım kaldırayım başını, sonra sen de dik duracak gücü bulursun.
…
Anlaşıldı, bugün de istemiyorsun. O zaman, hadi eyvallah. Madem sen böyle devam edeceksin, yarın görüşürüz.
İlk Yorumu Siz Yapın