Çoğu lise öğrencisinin karşılaştığı bir yazardır Sabahattin Ali. Çoğunluk Kuyucaklı Yusuf ile tanır onu; Kürk Mantolu Madonna ile tanıyıp romandan cümleler paylaşmadan duramayanlar da olur. Sabahattin Ali’nin bir yazar olarak en iyi başardığı şey okuyucuyu avucuna almaktır. Size kaçacak bir yer bırakmayan bir yazardır Sabahattin Ali; avucundaki bir kaşık hayatta boğar sizi. Evde rast geldiğim hikaye kitabı Yeni Dünya’da da yazar bu yeteneğini yine konuşturuyor.
Kitapta az çok benzer temalar etrafında dönen on üç hikaye var. Arka planı vermek gerekirse; yeni kurulmuş Türkiye’deki fakir insanları, köylü kesimi anlatan acı dolu hikayeler bunlar. Türk bürokrasisini hicveden komik Asfalt Yol hikayesi ile açılıyor kitap. Dolayısıyla kitaba ilk başladığımda dönemin yönetimini eleştiren hikayelerle dolu olacak sanmıştım bu kitabı ama tam olarak öyle değilmiş. Hanende Melek ile devam ediyor hikayeler; burada da bir şarkıcı ve ona aşık olmuş evli barklı bir sarhoşun hikayesi var. Yazarın kimseyi suçlamak hevesinde olmadığını bu hikayede görmeye başlıyorsunuz; her şey fakirlikten, acizlikten. Çaydanlık hikayesi hastaneye yatırılmış mahkumların arasında geçen küçük bir hikaye. Gerçekliğin ve acının dozu git gide artıyor. Ayran adlı hikaye de bunun zirvelerinden biri. Köyün kuş uçmaz kervan geçmez tren istasyonunda kışın ayran satmaya giden bir çocuğun, yürek dağlayan hikayesi kitabın parlayan yerlerinden. Sonra bir başka acı yumağı olan Isıtmak İçin geliyor. Bir adamın gözünden, çamaşırlarını yıkamaya gelen fakir bir kadının trajik hikayesi bu da. Yazar burada kişilerin trajedilerinden çıkıp onlarla etkileşimi olan insanların hallerine de giriyor. Sonraki hikaye olan Uyku’da otostop çeken bir grup insanın gözünden günlerdir yolda olduğu için direksiyon başında sürekli uykusu gelen bir adama acıyoruz. Hayat şartları zor demeye getiriyor tüm bu hikayeler. Selam adlı hikaye ise tüm bu fakirlik ve acının içinde beklenmedik bir aşk filizlendiriyor. Güzelin hayali, bir insana tüm düzenini terk ettiriyor. Bir Mesleğin Başlangıcı, o bu işi yapmaz diyebileceğiniz insanların o işleri nasıl yapageldiğini gösteren kısa bir hikaye. Bir Konferans, hicvin doruklarında gezen, bir adamın köylülere kooperatifçiliği anlatma hevesini anlatan bir hikaye. Aydının halkı eğitmedeki temel sıkıntısı olan iletişim üzerine. Kitaba ismini veren Yeni Dünya ise bu isimdeki bir dansçının bir köy düğünü serüvenini anlatıyor. Hikaye karanlık dönemeçlerle dolu. İki Kadın çok eşli bir ağanın ölümünden sonra kadınlarının halini ve ortadaki nefret temelli düzeni gösteren bir hikaye. Sulfata ise bir hastanın bürokrasinin elinde can verişinin hikayesi. Son hikaye olan Hasanboğuldu, o şelaleyi gezdiğim ve hikayesini daha önceden bildiğim için yakın gelen, Hasanboğuldu efsanesiyle günümüzü harmanlayan bir hikaye. Genel bir değerlendirme yapacak olursam, hikayelerin yarısına yakınının bir kayda değerliği yokken; diğer yarısı ise onların aksine parlıyor. O dönemin Türkiyesi hakkında bir fikir edinmek için okunabilir hikayeler bunlar; ama onun dışında acı, acı ve acı dolu bir kitap bu. Belki de nereden geldiğimizi ve nereye gitmemiz gerektiğini düşünmek için böyle acıların yüzümüze vurulması gerekir. Fırsat bulursanız içindeki Ayran, Isıtmak İçin, Bir Konferans, İki Kadın ve Sulfata hikayelerini vaktiyle ne acılar çekildiğini ve bizim acılarımızın ne kadar basit olduğunu görmek ve kendinize gelmek için tavsiye ederim.
7/10
İlk Yorumu Siz Yapın