İçeriğe geç

Kitap: 5 Kitabının İzinden Mustafa Kutlu

Mustafa Kutlu benim hayatıma çok çok önceden girmiş de ben farkında değilmişim. Çocukluğumda, tam olarak ne zaman hatırlamıyorum; Mavi Kuş isimli kitabını okumuştum. Kitabın sonundaki ters köşe ve naif anlatımı aklımda kalmıştı. En az on yıl sonra, işte şimdi yine Mustafa Kutlu’ya döndüm. Gerek muhafazakar çevrelerce beğenilen bir yazar olması; gerek sadece hikaye yazarı olması beni bu yazarın bir değil bir sürü kitabını üst üste okumaya itti. Biraz internetten araştırarak en beğenilen kitaplarından oluşan bir seçki oluşturdum. Kitapları üst üste okuyunca, haklarında ayrı ayrı yazılar yazmaktansa; her birini tek bir yazıda inceleyerek aynı zamanda Mustafa Kutlu üzerine bütüncül bir inceleme yazmaya karar verdim. Bu yazıda incelediğim kitaplar Yokuşa Akan Sular, Sır, Rahatsız Bacak, Tahir Sami Bey’in Özel Hayatı ve Hayat Güzeldir. Hazır bu kadar eser inceliyoruz; bunları aynı zamanda beğenime göre bir sıralamaya da yerleştirerek eserler hakkında daha iyi fikir vermeye çalışacağım. Geniş bir zaman dilimine yayılan bu hikayeler üzerinden, Mustafa Kutlu’nun hikayecilik serüvenini irdelemiş olacağız inşallah.

Yokuşa Akan Sular

Bu hikaye kitabı 87 sayfa ve ilk baskısını 1979’da yapmış. Yayımlanalı neredeyse 40 yıl olmasına rağmen bugüne dokunabilen bir hikaye. Gerçi bu kitaba hikayeler mi yoksa koca bir hikaye mi demeli? Karar vermek biraz zor; zira kitabın içindeki hikayeler birbiriyle bağlantılı. Yazar bu eserinde köyden şehre göçen insanların hikayelerini ele alıyor: Şehrin modern yüzüyle köyün geleneksel yüzünün çatıştığı hikayeler. Hikayelerin geneline birkaç hikayenin geçtiği fabrikanın kara dumanları gibi karanlık bir hava hakim. Kitaptaki tasvirler bu yazıda bahsedilecek diğer kitaplara kıyasla çok daha iç karartıcı ve fazla. Hatta Mukaddime isimli ilk kısma hikaye denemez; daha çok bu karanlık betimlemelerle süslü bir şehir hayatı panoraması. Bu ilk kısımdan kitabın geri kalanının nasıl olacağını kavrıyorsunuz: Mustafa Kutlu şehrin, kapitalizmin, yapaylığın, modernitenin acımasız bir eleştirmeni. Yazar eleştirilerini köy hayatı ve Anadolu insanı ile ilgili bilgi birikimiyle birleştirince ortaya kontrastı yüksek bir manzara çıkarıyor. İlginç kareler var hikayelerde; fabrikada çalışması için upuzun donunu kesmesi istenen adamın bunu namus meselesi yapıp diretmesi mesela. Sonra köyden gelmiş Cevher Bican’ın plaja gittiğinde insanları cıbıl cıbıl görmesi üzerine utanıp üstünü değiştireceği kabinden çıkmaması da başka etkileyici bir manzara. Mustafa Kutlu masumane ama dehşet verici bir şekilde saldırıyor modern yaşama. Bu saldırı gerçek temellerini kaybetmiyor; eski ve yeninin birbirinin içine geçmiş ve birbirini zehirlemiş yapısı çok iyi resmediliyor. Modern yaşamın dini nasıl ötelediğini gösteren İkindiyi Kılmak hikayesinde dünya işinden namaz kılmaya fırsat bulamayan bir öğretmen anlatılıyor. Kulağa nedense hiç yabancı gelmiyor. Sonra Bayramdan Kaçanlar hikayesi geliyor; hacı amcanın kütüphanesinde modern ve geleneksel eserler yan yana. Bir boğa biblosu var; bir de dansöz biblosu -yurtdışından alınmış-. Hacı amcanın kot giyen torunları var. Hacı dede torununa bayramda tatile gitmiş insanları gösteren televizyonu kapatmasını söylüyor; torunu Jetgiller var diye diretiyor. Tasvir edip leblebiyi anlatıyor Mustafa Kutlu; başka bir şey söylemesine gerek kalmıyor. Tüm bunların üzerine çeşitli kollardan siyasi gerilimler de ekleniyor. Sonunda kaybeden de köyden gelen, saf ve saf olduğu için kandırılabilen insan oluyor. Atmosferi pek karanlık bir hikaye Yokuşa Akan Sular; aralarda bilinç akışı kullanımı, tekrarlar gibi güzel sanatlar da var. Ancak diğer Mustafa Kutlu hikayelerinde göreceğimiz zaaf, sadelikten gelen sığlık, burada da mevcut. Derinlere inmeden derin bir anlatı kurma çabası burada tasvir bolluğuyla ve başarılı atmosfer inşasıyla biraz örtülüyor yine de. Mustafa Kutlu’nun sade yaklaşımının iyi mi kötü mü olduğuna hiçbir eserinde karar veremiyorum. Yine de bu eserin, diğerlerine kıyasla bu sade yaklaşımdan en uzak kitap olduğunu da söylemem gerek. Okuduğum beş kitap arasında bunu okuduğum en iyi 3. kitap olarak belirtmek isterim. 8/10

Gerçekçilik
Gözlemler

Sır

Sır. 1990 ilk basım. 90 sayfa. Sır ismi sırrolan bir dervişten geliyor. Kitaptaki sekiz hikayenin her biri bu sırrolan dervişe uzaktan da olsa dokunuyor. Kitap, bir köylünün postu devralmasıyla -yani bir tarikatın yeni şeyhi olmasıyla- başlıyor. Bu köylü kendini hiç de bu sorumluluğu taşıyacak nitelikte görmese de, karar kesin. Bu heyecanlı şeyhin etrafında şekillenen tarikat; bir süre sonra şehirdekilerin işin içine girmesiyle sadelikten uzaklaşıyor. Misafirlere verilen basit ikramlar ve pek rahat olmayan döşeklerin yerini güzel yemekler ve rahat döşekler alıyor. Tekke şehre taşınınca iyice bozulmaya başlıyor; yani daha doğrusu bozulmaktan ziyade sadeliğini kaybediyor. Kitaptaki diğer hikayeler dediğimiz gibi bu şeyhe ucundan dokunuyor. Mesela bir hikaye siyasi amaçlarla şeyhi ziyarete giden bir siyasetçiyi, bir başkası şeyhi arayan bir müridi, bir başkası şeyhin tarikatına girmek için bütün yazdıklarını arkasında bırakması gereken bir akademisyeni anlatıyor. Bu sayede şeyhin endişe duyduğu bu bozulmayı çeşitli açılardan izleme şansı buluyoruz. Aynı zamanda farklı farklı insanların gözünden tekkenin, şeyhin değerini ve anlamını da görüyoruz. Mustafa Kutlu’nun ikinci okuduğum kitabı olarak, birbirine bağlı ama aynı zamanda bağımsız hikayeler fikri çok hoşuma gitti. İçindeki dini ögeler vesilesiyle ve aynı zamanda içerdiği muhafazakar toplum eleştirileriyle kayda değer küçük bir kitap Sır. Mustafa Kutlu’nun sadeliğinin en çok yakıştığını düşündüğüm eseri aynı zamanda. Bu yönden Sır’rı 2. sıraya yerleştiriyorum. 8/10

Kurgu
Sadelik

Huzursuz Bacak

Bu defa zamanda fazlasıyla atlıyoruz: Eylül 2007’de yayımlanmış Huzursuz Bacak, 164 sayfalık dolgun bir uzun hikaye. En şaşırtıcı şekilde başlayan hikaye bu aynı zamanda. “Siz bu hikayeyi daha önce okumuştunuz” başlığıyla başlıyor ve cidden haklı: Kitap Sır’daki Satılık Huzur hikayesiyle açılıyor ve onun üzerine devam ediyor. Baş karakterimiz yurtdışında tahsil görüp çalışmış ve sonrasında Türkiye’ye dönmüş pek bilgili bir beyefendi. Açıkçası bence bu beyefendi biraz da kibirli. Herkesi ve her şeyi eleştiriyor. Rahatsızlık duydukça bacağı tıklıyor, kasılıyor; Huzursuz Bacak ismi de buradan geliyor. Eleştiriler, klasik “Mücahitler müteahhit oldu.” eleştirisinden başlıyor, kapitalizm hicivleriyle ve geleneksellikten kopuşla devam ediyor. Huzursuz Bacak temelinde belli fikirleri aşılamak üzerine yazılmış bir hikaye. Bu açıdan edebi değeri azalıyor maalesef. Fikri olarak yoğun bir eser yazmak illa ki kötü bir şey değil: Bir Tereddüdün Romanı gibi fikri açıdan yoğun; ama edebiyatı kurban etmeyen eserler yazılabilirken Huzursuz Bacak’ın bu kadar kör bir şekilde edebi yönünü yok sayması üzücü. Bir de bunun üstüne Mustafa Kutlu’nun sade üslubu eklenince, kitap, kolay okunan ama aynı derecede kolay unutulan bir hale geliyor. Oysaki Mustafa Kutlu fikirlerini aşılamak istiyordu ise edebiyatı da destekleyici bir unsur olarak kullanıp etkileyiciliği artırmalıydı (Belki de amaç buydu). Mustafa Kutlu anlatmak istediği şeylerin etrafına kartondan karakterler ve kartondan hikayeler yerleştirmiş. Bu kitap başka şekilde var olabilir miydi derseniz bence en fazla Mustafa Kutlu bu kitabı deneme veya makale şeklinde yayımlayabilirdi. Eleştiri sıralamak üstüne kurulu olan ve baştaki “Siz bu hikayeyi daha önce okumuştunuz” sürprizini saymazsak çok yavan ilerleyen Rahatsız Bacak, Mustafa Kutlu’nun okuduğum en kötü kitabı. Haliyle, 5. sırada yerini alıyor. 5/10

Tahir Sami Bey’in Özel Hayatı

Mustafa Kutlu 2007’de hüsrana uğrattıktan iki yıl sonra, Ağustos 2009’da, bu defa da 164 sayfalık bir uzun hikayeyle karşımızda. Tahir Sami Bey’in Özel Hayatı, yazar karakterin kendi anlatımıyla Tahir Sami Bey ile nasıl tanıştığını anlatmasıyla başlıyor. Sonra yazar Tahir Sami Bey’in hayatını öğrenince; bunu hikayeleştirmeye karar veriyor ve yazmaya koyuluyor ve kitabın sonrasında sırf bu hikayeyi okuyoruz. Böyle bir çift katmanlılığın yanında, Mustafa Kutlu aynı zamanda bu hikayede yine alışılmışın dışında bir şey yaparak hikaye içinde Tahir Sami Bey’in itirazlarına yer veriyor. Kitabın ilk kısımlardan itibaren yeni şeyler denemesi bende çok iyi bir izlenim uyandırdı. Bu birkaç oyundan sonra; hikaye merkeze oturuyor ve parlıyor: Tahir Sami Bey’in hayatı kitap biriktirmek üzerine kurulu. Köy hayatını anlatan ne kadar kitap varsa biriktiren ve büyükçe bir arşiv -ve aynı zamanda bilgi birikimi- oluşturan Tahir Sami Bey’in bu kitap toplama hikayesi naif ve huzur dolu bir şekilde anlatılıyor. Diğer eserlerde olduğu gibi, Mustafa Kutlu Tahir Sami Bey’i anlatmaya başlamadan atalarını anlatmaya başlıyor: Tahir Sami Bey ciltçilikle geçinmiş bir aileden geliyor. Ama maalesef kendisi bu işte devam etmiyor. Tahir Sami Bey kendisini unutulmuş bir devlet dairesinin arşiv sorumlusu olarak buluyor. Az işi olunca da kitap sevdasına daha çok yönelebiliyor. Kitabın kilit cümlelerinden biri şu: “Kitap aşkı başka sevda kaldırmaz. İki karpuz bir kabuğa sığmaz.” (sf. 75). Kitap aşkı tabiri önemli; zira kitabın isminin … Özel Hayatı olmasının sebebi Tahir Sami Bey’in özel hayatının bu kitaplardan oluşuyor olması. Yoksa çalkantılı bir aşk hayatı olan bir kitap sevdalısından bahsetmiyoruz. Hatta, çok kilit bir kısım daha var bu hikayede; aynı zamanda Mustafa Kutlu’nun bu sade üslubu neden kullandığını gösteren: Hikayede bir yerde bir kadın Tahir Sami Bey’e yakınlaşmaya çalışır. Kadın Tahir Sami Bey’e fiziksel olarak yaklaştıkça… Devamını kitaptan yazayım:

“Eh o da önünde sonunda bir erkek. Zihninden yasak fiiller geçmez mi?

Geçer.

… ikisi aynı anda taştaki çizgileri görmek için eğiliverince…

Bundan sonra olanlar, olabilecek olanlar Tahir Sami Bey’in zihninden geçer mi?

Geçer veya geçmez, bunu sen bize anlatacaksın kardeşim, adamın özel hayatını dile getiriyorsun, ne olmuşsa açık açık yaz. Filmi en heyecanlı yerinde koparıp da ağzımızın tadını kaçırma.

Böyle demeyin, özel hayatın mahrem bölgelerine kimsenin girmeye hakkı yoktur. İnsan kendi başından geçeni bile açık-saçık anlatamaz. Burada papaza günah çıkartmıyoruz. Dünyada her şeyin bir hududu var. Onu aşarsa edebiyat edep dairesinden çıkar.” (sf. 101)

Sonrasında bu ateşli ve keyifli tartışma devam da ediyor; ama biz bu kısmıyla yetinelim. Bu kısmı şundan önemli buluyorum: Bir önceki kısımda dediğim kartondan karakterler/hikayeler meselesi acaba bundan mıdır? Yani Mustafa Kutlu edep dairesinden çıkmak istememekte midir? Batı’nın teşhirci “kapitalist edebiyatı”na karşı “kanaat edebiyatı” ile mi duruş sergilemektedir? Ben cevabın kısmen de olsa evet olduğunu düşünüyorum. O zaman, Mustafa Kutlu, karakterinin mahremine saygı göstererek, onun “özel hayatı”nı mı anlatıyor? Bu açıdan bakıldığında durum pek ironik gözükse de; durum o kadar basit değil. Bu nokta aslında dini endişeleri olan yazarların çok dikkatlice düşünmesi gereken bir nokta; zira edep dairesinden çıkmak demek aynı zamanda olasılıkla haram dairesine yönelmek demek olacaktır. O vakit soru şudur: Mahrem edebiyatın konusu hiçbir zaman olamayacak mıdır? Bu soru benim de kendi kendime sık sık sorduğum ve cevabını bulamadığım bir soru. Allah sonumuzu hayretsin, ne diyeyim.

Bu mahrem meselesini ardımızda bırakır ve kitabın bütününe dönersek, kendimizi yine yazarın huzurlu sularında buluyoruz. Bu kitap da tasvir açısından çok başarılı. Hikaye kendini fazla sıkmadan, akıcı bir şekilde ilerliyor ve biraz klişe bir sonla noktalanıyor. Yine de Tahir Sami Bey’in Özel Hayatı, okuduğum en özel ve en güzel Mustafa Kutlu eseri. Anlatı keyfince, hafifçe, narince, güzellikle ilerliyor. Sadelik bir kusur olmaktan çıkıp bir artı haline geliyor. Bu haliyle de sıralamamda 1 numaralı yeri kapıyor.  9/10

Hikâye
Sadelik
Samimiyet

Hayat Güzeldir

Cüneyd Suavi’yi hatırlar mısınız? Peki ya Hayatın İçinden desem? Sonrasında mantar gibi türeyen ve gülümseten, motive eden, şaşırtan başlıklı öykü kitaplarnı hatırlıyor musunuz peki? Bu kitaplar bir ara pek popüler olmuşlardı. Kolay okunurlukları ve şaşırtıcı sonlarıyla yüzümüze küçük küçük tebessümler yerleştirirdi bu kitaplar. Bunları düşününce Mustafa Kutlu’nun üslubunun da bu bahsi geçen hikayelere ne kadar benzediğini hatırladım. Hayat Güzeldir kitabı da zaten ismen Hayatın İçinden’i çok hatırlatıyor. Haziran 2011’de ilk baskısını yapmış 167 sayfalık bir eser. Bu defa her biri birbirinden farklı bir sürü hikaye var. Ve yukarıda bahsettiğim gibi tüm hikayeler: Küçük tebessümler yerleştiren, basit hikayeler. Bence böyle hikaye kitapları hatta romanlar da olmalı. Ağır eserlerden başımızı kaldırıp soluklanabileceğimiz; sıcak yaz ikindisinde içilen soğuk limonata tadında. Bu kitap da bir kere okunup sonra unutulacak cinsten: Vaat ettiği tek şey biraz tebessüm. Eh buna da hayır denmez. Hele Mustafa Kutlu gibi naifliğini defalarca ispat etmiş bir yazarın eserine hiç hayır denmez. Kendisi bu haliyle yüzüme yerleştirdiği tebessümlerle Rahatsız Bacak’ın üstünde 4. sırada yerini alıyor. Tüm sıralama bittiği için şimdi şunu söylemem gerekir ki 1., 2. ve 3. eserler olan Tahir Sami Bey’in Özel Hayatı, Sır ve Yokuşa Akan Sular’ı birbirine derece bakımından pek yakın bulsam da 4. ve 5. olan Hayat Güzeldir ve Rahatsız Bacak bu üçlüden fersah fersah geride.  6/10

Kategori:2016Genelkitapmustafa kutlu

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir