İçeriğe geç

Kitap: Hüsn ü Aşk – Şeyh Galib

Hüsn ü Aşk’ın bahsini zaman zaman bazı yerlerde görüyor; ama boyumu fazlaca aşacağını düşündüğüm bir eser olduğu için okumaya yanaşamıyordum. Ama sonra denk geldik bu kitapla bir vesileyle. Bir şekilde okurum deyip aldım o gün. Aylar sonra da, koronavirüs salgınından dolayı eve kapanmışken, sırasıdır şimdi dedim, otur masa başına, oku bakalım. Bu incelemede yazacaklarım elbette sınırlı bakış açımdan görebildiklerim itibariyledir; bu kitap okuduğum ilk divan edebiyatı eseri olmasının yanı sıra, bu eseri hakkıyla okuyabilecek düzeyde bir dil bilgisine de sahip olmadığımı da ekleyeyim. Bu incelemeyi daha çok günümüz Türkçesine hapsolmuş çağdaş bir okurun bu “aşk” hikâyesine bakışı olarak düşünün.

Öncelikle bu kitabı yukarıdaki tariflere uygun bir insan nasıl okumalı öyle başlayalım. Elbette, eğer mümkünse, eser hakkında bir ön araştırma yapmak faydalı olacaktır. İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan baskısında Abdülbaki Gölpınarlı’nın kapsamlı bir önsözü var; ama önsözdeki çoğu husus divan edebiyatı hakkında kapsamlı bir bilgi birikimine sahip olanlara hitap edecek düzeyde. Yine de bu önsözde eserin yazıldığı zamandaki şartlara ilişkin anlaşılır bilgiler de verilmiş. Bununla beraber önsözde veya yapacağınız araştırmada olay örgüsünü öğreneceğim diye çekinmeyin; zira bu eserin olay örgüsünü bilmenin zarardan çok faydası dokunacak.

Eseri okumaya gelince… Öncelikle ben günümüz Türkçesi ile okuyayım sadece bana yeter gibi düşünmeyin. Her ne kadar tamamıyla idrak ettiğimi iddia edemesem de, asıl metindeki güzel söyleyiş ve kelime oyunlarından bihaber okuyuş çok yavan kalabilir. Dilin büyüsü diye bir şey varsa, Hüsn ü Aşk’ta bunu açık bir şekilde görmeniz mümkün. Bir tavsiye olarak, o güzel ahengi hissedebilmek için, 5’erli gruplara ayrılmış beyitleri tek tek okuyup anlamına baktıktan sonra bir de sırf asıl metinden art arda okumanızı öneririm. Günümüzden bakıldığında oldukça farklı gelecek ama farklılığına rağmen biz günümüz insanını dahi mest etmeyi başaran bir estetikle karşılaşacaksınız. Bizim uzun ve yavan cümlelerle ifade ettiğimiz şeyleri Şeyh Galib zinet gibi dizmiş. Keşke okuduğum baskıda Latin harfli asıl metin ve günümüz Türkçesine çeviri yan yana konsaydı ama ayrı bölümlere konmuş. Bunlara bir de ara ara bakmanız gereken lügat kısmını ve sonrasında gelen açıklamalar kısmını ekleyince, kitabı birkaç yerinden açık tutarak yapmanız gereken, rahatsızlık verici bir okuma tecrübesiyle karşı karşıya kaldığınızı da not düşelim.

İçeriğe bakacak olursak, günümüz yaklaşımından farklı olarak uzun bir giriş kısmından söz edebiliriz. Allah’a hamd, peygambere övgü, miraç hadisesi, peygamber mucizeleri, Hz. Mevlânâ ve yanlış hatırlamıyorsam şairin kendi babasına övgüleriyle kayda değer miktarda yol alıyoruz. Bu kısımları divan edebiyatının estetiğini kavrama ve anlatıma ısınma açısından önemli görüyorum. Sonra şairimiz sebeb-i telifini anlatıp bizi o günlerin edebiyat gündemine de buyur ediyor. Bu kısımdan sonra hikâyeye yavaşça başlıyoruz denebilir. Sevgioğulları kabilesinde Hüsn (kız) ve Aşk (erkek) isimli iki çocuk dünyaya gelir. Bunlar bebeklikten nişanlanır kabile büyükleri tarafından. Sonrasında ise onların büyüyüp gelişimlerini takip ederiz, Mulla-yı Cünûn’dan (Delilik Mollası) Mânâ okulunda eğitim alırlar. Diğer Divan eserlerinden farklı olarak, burada kız erkeğe âşık olur ilkin. Aşk’ın Hüsn’e âşık olması sonra olacaktır. Kabile büyükleri Aşk’ın Hüsn’e kavuşması için tehlikeli yerlerden geçerek kimyâyı alması gerektiğini şart koşarlar. Bu vesileyle Aşk’ın yolculuğu başlar.

Yukarıdaki paragraftaki isimlerden de görüleceği üzere bu eserin sembolik değeri yüksek. Özellikle de Aşk’ı tüm belalardan Suhan’ın (Söz) kurtarması hoşuma giden bir ayrıntı oldu. Eser dünyevi bir aşk hikâyesini anlattığı gibi, tasavvufi açıdan ilahi aşkı da anlatıyor. Eseri bu açıdan anlayabilmek için ek açıklamalara başvurmak gerekiyor, benim okuduğum baskıda açıklamalar kısmı bulunsa da bunlar eserin sembolik okumasına yönelik değil. Okumayı derinleştirmek için bu tarz açıklayıcı çalışmalara da başvurulması elzem. Her ne kadar ilahi aşkı da anlattığı malumsa da, özellikle de günümüzden baktığımızda İslami açıdan uygunsuz bulduğum bazı tasvirleri ise nereye koymalı bilmiyorum. Bu da neyin dinen uygun, neyin dinen uygun olmadığına dair değişen algılarımızın sonucudur diyelim.

Sonuç olarak Hüsn ü Aşk biraz vaktimi alan ve uğraştıran bir eser oldu. Bir noktadan sonra eseri bitirme amacıyla biraz daha hızlıca okumaya başladım bu zorluklar sebebiyle. Okuduğum diğer kitaplara baktığımda biraz alakasız oldu; ama yine de iyi ki oldu. Eseri estetik kavrayışımızın ne kadar değişebilir bir şey olduğunu görme açısından kıymetli buluyorum. Ama aynı zamanda divan edebiyatına yapıştırılan “halktan kopukluk”, “hep aynı şeyi anlatma”, “hep aynı motifleri kullanma” gibi yaftaların ötesine geçmek gerektiğini de görmüş oldum. Belki bir gün buradaki yüksek estetiği ve derin mânâları da idrak edebilecek düzeye geliriz, kim bilir?

Ek: Hüsn ü Aşk’ı okuduktan sonra Edebiyat Söyleşileri programında Dursun Ali Tökel söyleşisine denk geldim. Divan edebiyatı hakkında güzel bir çerçeve çizilen söyleşiyi tavsiye ederim. Ayrıca hocanın söyleşide geçen divan edebiyatı ile ilgili kitabı da bu okumaya katkıda bulunabilir:

Kategori:2020kitap

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir